13. Bölüm - Denizin Hırçın Dalgaları -

7 4 0
                                    

Okulumuzun yetkilisi bizi yeni sınıfımıza yönlendirmek adına, ilk önce bizden izin istedi. Gülümseyerek, başımızı olur anlamında salladığımızda, yetkilide bizlere tebessüm ederek yol gösterdi.

"Çocuklar bu okul, diğer okullara benzemez. Disiplinimiz vardır. Öyle, her istediğinizde derslerden kaçamazsınız. Öğretmenlerinizi kandırıp çıkmaya çalışsanız dahi, koridorlarda kameralarımız var yani illa yakalanırsınız." dediğinde yüzünü bize çevirdi.

"Okul kurallarını zaten az - çok biliyorsunuzdur." dediğinde ikimizde başımızı salladık. "Sınıf kurallarınıda biliyorsunuzdur diye umuyorum." dediğinde durdu ve ellerini altta birleştirdi.

"Ders kurallarına gelecek olursak da, zaten dersin öğretmeni kimse, zamanla anlarsınız o dersin kurallarını. Bilirsiniz zaten, her öğretmen farklı bir düşüncesi, farklı bir öğretim şekli vardır." dediğinde yeniden yürümeye başladı ve onun beraberinde biz de yürümeye başladık.

Tam 3 kat sonra merdiven çıkmayı bırakmış, koridorda yürüyorduk. Saat yedi buçuk sularındaydı.

Uzun koridoru yürümeyi bırakıp durunca bizde durmak zorunda kaldık.

"Evet çocuklar, yeni sınıfınız hayırlı olsun. Yeni bir sınıf sizi bekler. Siz, önden girin, arkadan da ben girip sizi sınıfa takdim ederim. Ne dersiniz?" dediğinde tebessüm ederek gülümsedim.

"Çok teşekkür ederiz, cidden çok iyi birisisiniz..." dediğimde ona olan minnetimi gösterdim.

"Hay hay! Bu benim görevim zaten." dedikten sonra bana göz kırptı. Mavi gözleri gerçekten çok güzeldi. Bu adam, kendisi tebessüm etmesede olurdu, bir denizin hırçın dalgalarını anımsatan gözleri, bize bir tebessümden fazlasını zaten sunuyordu.

Bu adam ile aramda çok garip bir etkileşim hissettim. Sanki daha önceden tanışmış fakat birbirlerini unutan iki insanı anımsatıyordu bana aramızdaki enerji. Onda, bir abi sıcaklığı hissetmiştim.

"Gerçekten de çok teşekkür ederiz, abi!" dediğinde bütün düşüncelerimden arındım ve kendime gelmek için silkelenme ihtiyacı hissettim.

Berk, genişçe tebessüm ediyordu yanımızdaki adama. Gerçekten de memnun kalmıştı demek ki, çünkü bu her hâliyle belli oluyordu. Öyle bir gülümsüyordu ki, bir an içimden düşündüm. 'Beni alsalar ve gülünce yüzünde oluşan o çukurlara gömseler. O gamzeleri, bir ömre bedeldi, belki de daha fazlasına...'

Ela gözlerini, bana çevirdiğinde gülüşü yüzünde soldu ve yerini şaşkınlığa bıraktı.

"Lavantam, bana neden öyle bakıyorsun?" dedi kaşlarını kaldırarak hayretler içerisinde.

"Yok bir şey." dediğimde hâlâ ona büyülenmiş gibi bakmaya devam ediyordum.

Şen bir kahkaha patlattığında sözü devraldı.

"Sen, bana hep bu şekilde bak, olur mu?" dediğinde gülümsemesi daha geniş bir hâl aldı.

"Sende, hep bu şekilde gül olur mu? Çünkü gülmek sana çok yakışıyor." dediğimde iki adımla karşıma geçti ve aniden sırtımı yanımdaki duvara yasladı.

"Ne olursa olsun mu?" dedi emin olmak istermiş gibi.

"Ne olursa olsun." diye karşılık verdiğimde, onun da bakışlarının dudaklarıma kaydığını hissettim.

"Mutluluğumu sana da bulaştırmamı ister misin, peki?" diye sorduğumda, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Resmen aramızda mesafe diye bir kavram yoktu. Bana biraz daha yaklaşırsa dudakları, dudaklarımı bulacaktı.

Arkamızdaki yetkili, nerede olduğumuzu fark etmemiz için yalandan öksürdüğünde, Berk elektrik çarpmış gibi geriye çekildi.

"Bu olay, burada bitmedi!" dediğinde yalandan kaşlarını çattı.

LavantaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin