21. Bölüm - Kelebeğin Yaşantısı -

5 2 0
                                    

Son 4 gün...

Bir gün daha geçti ama ben yaşamaya devam ediyorum. Belkide insan, öleceğini düşündüğü zamanlarda yaşamaya çalışmalıdır. Benim umudum kalmadı fakat bir umudum hâlâ hayatta. Umudum eğer benden önce ölürse, benim bu hayatta kalmam için hiçbir sebep olmaz.

"Hayatım sana bağlı." diye fısıldadım sessizce. Ağlıyordum ama hayatta kalmak için. Bir umudum vardı hâlâ, fakat ışığı ne zaman söner bilmiyordum.

"Sensiz yapamam be, adam!" diyerek fısıldamaya devam ettim. "Aşığım sana, sensiz yapamam!" ağlıyordum ve evet, güçsüz olduğum için ağlıyordum.

"Ben, asla güçlü bir kız olamadım. Beceremedim." gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu ama sesim çıkmıyordu.

"Zavallı kız." diye bir ses işitmemle aniden soluma baktım. "Kendi kendisiyle konuşuyor, çok yazık!" diye kendi hâlinde hayıflanan teyzeyi gördüm. Ona doğru bir kaç adım attım ve karşısında durdum.

"Yazıksa bana yazık, teyze!" dedim yüzüne doğru. Etrafımdaki insanları elimle gösterdim. "Baksana diğer insanlara, onlarda benim deli olduğumu düşünüyorlardır buna eminim." dedim ve derin bir nefes aldım. "Sende öyle yapsana, onlar gibi." dedim. "Deli olduğumu anla ama bana bulaşma!"

"Kızım, ben sadece senin iyiliğin için söylemiştim." dediğindeyse elimle onu susturdum.

"Benim yaşadıklarımı yaşasaydın, emin ol ki deli olmak senin için, kaçınılmaz bir son olurdu." diye haykırdım yüzüne. Kadın ise sadece gülümsedi.

"Benim kadar çok şey yaşamış olamazsın güzel kızım, yaşayacağın daha çok yılların olacak, bu yüzden o yıllarının tadını çıkarmaya bak!" dedi ve arkasına dahi bakmadan yürümeye başladı.

Yaşlı kadının arkasından bakmaya başladım. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu. İçimden 'Sonunda beni anlayan, biri!" diye geçirdim.

Yaşlılar genellikle, gençlerden daha çok şey bildiklerini düşünürler ama sadece düşünmekle kalırlar. Tamam daha çok tecrübeleri olabilir ama bu, gençlerin sıfır tecrübesi olduğu anlamına gelmiyor.

Kendi kendime bunları düşünürken, yürümeyide ihmal etmedim. Artık kendi düşüncelerimden sıyrılmam ve önüme bakmam gerektiğini hatırladım. Şimdi masallardaki gibi 'Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim ' demeyeceğim ama gerçekten de hayatım masal gibi olduğu için bu tabir kullanılabilirdi.

"Berk'im, canımın içi..." diye söylenmeye devam ettim. Artık yüzümdeki buruk tebessüm silinmiş ve yerine yıkılmış bir ruh gelmişti. Bir dakika! Benim ruhum, zaten başından beri yıkılmamış mıydı?

Aşıktım, çok aşıktım. Herkes, aşık olduğu kişiyi elde etmek için çabalar değil mi? Ben, çabalamadım hiç, çünkü ne yaparsam yapayım nafile olacaktı.

"Ah aşk," diye mırıldanmaya başladım. "Senin yüzünden bu hallerdeyim, duy sesimi!" diye fısıldadım ağlayarak.

Günahlarımın en büyük bedeliydi bu yaşadığım şeyler. Önce ailem beni sevmedi, sonrada sevdiğim, adam...

"Eğer şimdi ölürsem, üzülür müydü acaba?" diye düşünmeden edemedim.

"Ben ölürsem, sen üzülür müsün bilmem ama," diye bir ses duyduğumda, aniden gelen bir refleksle arkamı döndüm. Bana bakıyordu, gözlerimin en içine bakıyordu. Gelmişti, beni bırakmamıştı. "Sen ölürsen, benide öldü bil!" diyerek cümlesini tamamladı.

"Berk," diye mırıldandım, acıyla. "Biz, bu kadar imkansız olmak zorunda mıydık?" diye sordum.

"Ben ve sen," dediğinde bir anlık duraksadı. "İmkansızında imkansızıyız, Nisa." dediğinde yutkunamadığımı hissettim. Sanki boğazımda bir el vardı ve o el, beni öldürmek için elinden gelen herşeyi yapmaya hazırdı.

LavantaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin