46.

1.4K 512 840
                                    

Barış, yanına doğru usulca yaklaşan broadway'in durmasını bekleyemedi. Hala hareket halindeki arabaya uçarak gelen Barış'ın aklından geçenleri bildiği için, olduğu yerde durdurdu arabayı Bilal. GTA oyunundaki adam gibi, paldır küldür arka kapıyı açtı ve Ahmet'in omzuna sızıp kalan Asya'sını tekme tokat arabadan atmak yerine, nazikçe kucaklayıp dışarı çıkardı.

Asya, gözlerini zorlukla aralamaya çalışırken, Barış profesyonel bir hareketle, onu hafifçe salladı ve aynı anda kulağına doğru pış pışlayarak onu yeniden rüya alemlerine gönderdi.

Kızı kucaklayıp, kendi babasının arabasına taşıdı. Ahmet kapıyı açarken Şüheda da üzerinden çıkardığı ince hırkayı yastık yapıp, Asya'nın başının geleceği yere yerleştirdi.

Kızı arka koltuğa usulca yatırıp, yanağına küçük bir buse kondurduktan sonra, Ahmet ve Bilal'in yanına gitti. İkisini de omuzları altına alıp, onlara sıkı sıkı sarılırken, hepsi büyük bir iş başarmış gibi gururla sırıtıyordu. Ahmet Efe ve Bilal göz göze gelseler de yüzlerindeki gülümsemeyi ikisi de kaybetmedi ve bu sayede Ahmet'in yüzündeki gülümseme daha da arttı.

Barış, onları baş başa bırakıp, Şüheda'ya gitti. Kızın yüzüne minnetle bakarken, ona ne şekilde teşekkür edeceğini bilememenin ikilemini yaşıyordu. Tokalaşmalı mıydı? Elini mi sıkmalıydı? Bilal'in kıskançlık yapma ihtimali var mıydı?

Yaşadığı ikileme Şüheda'nın gülümsemesi son noktayı koydu. Onda gördüğü samimiyet, kızı çekiştirip kollarının arasına almasına sebep oldu. Kızın sırtını sıvazlarken Bilal'e baktı göz ucuyla. Çocuğun gülümsemesinin hala devam ettiğini görünce boşuna tereddüt ettiğini de anlamış oldu.

Arabada uyuyan Asya'yı ve arabanın kaputuna yaslanmış kendilerine el sallayan Barış'ı arkalarında bırakıp, dönüş yoluna çıktıklarında, akılları yeni başlarına gelmeye başlamıştı. Barış'ın ve Asya'nın yokluğu fark edilince ailelere ne diyeceklerdi? Bu meseleyi hiç konuşmamışlardı ki.

Ahmet bu planda eksiklikler var demeye çalışmıştı, ama onu dinleyen olmamıştı. Barış; "sen az sus!" Deyip durmuştu. Sanki Barış'ın tek hedefi Asya'sına kavuşmaktı, arkada kalanların canı cehennemeydi.

Çocuklar mahalleye girdiklerinde, Arif; yıldızlı gökyüzüne dakikalarca bakıp şiir yazmak için ilham aranıyordu. Aklına hiçbir şey gelmeyine, o da mecburen aşırma yöntemine başvurmaya karar verdi. Şiir kitabında beğendiği cümlelerin, kelimelerin yerlerini değiştirip, kendince bir şeyler uydurarak, Leyla'sına ben yazdım diye kakalayacaktı.

Can'ın arabasından paldır küldür dökülen çocukları görünce, Barış'ın arabayla dolaşmak için çıkmasına rağmen, saatlerdir gelmediğini farkına vardı. Şiir işini sonraya bırakarak çocuklara doğru yürüyüp, bahçe kapısına kollarını yasladı.
"Hayırdır nereden böyle?"

Oğluna kız kaçırdık diyecek halleri yoktu. "Dolaştık biraz." Dedi o yüzden Bilal utana sıkıla. Kapının kapısını sertçe kapatıp, anahtarı; araya kaçan boxerini düzelten Ahmet'e doğru uzattı.

Kapının demiri, çıplak kollarını serinletince, aynı serinliği yüzünde de hissetmek istedi ve bu kez de yanağını demire dayadı adam.
"Benim mecnun sizinle değil miydi?"

Üçü gergince birbirine baktı. Ahmet, "hayır camiye geçmiş o!" Diye konuştu oldukça rahat tavırla. "Hazır gusülü bozulmamışken yatsıyı kılacakmış."

Şüheda, Ahmet'in profesyonel yalancılığına aval aval bakarken, Arif de yapıştığı demirden yanağını ve kollarını ayırıp, Bilal ile ikisine baktı.
"Sınav sorularını incelemediyseniz gelin beraber bakalım."

HER AN SENİNLEYİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin