Barış, Ceyhunların evinden babası tarafından zorlukla eve getirildikten sonra, evde bir süre kapıları pencereleri yumruklayıp odasının da altını üstüne getirmişti. "Onu öldüreceğim!" Derken babası çocuğun gözlerinde gördüğü öfkeye korkuyla baktı. Onu nasıl zapt edebileceğini gerçekten bilmiyordu.
Bugün ilaçlarını da almamıştı, almaya da direniyordu. Uyuşmak istemiyordu artık. Asya'nın sesini duymuştu, onu kaçıran kişiyi öğrenmişti, artık uyumanın, yatmanın zamanı değildi.
Sabaha doğru zorlukla daldığı uykusundan böğüre böğüre geri uyandı. Henüz uyumayan, iç çeke çeke Ahmet'in sosyal mecralardaki havalı fotoğraflarına bakan Yeliz, abisinin sesini duyunca koşturdu.
"Asya!" Diye avaz avaz bağıran çocuğun boynuna sarılıp onu sakinleştirmek istedi. "Rüya gördün abi!" Dedi, ama Barış başını şiddetle salladı.
"Rüya değil Yeliz! Ona bir şey oldu." Kızın koluna yapıştı. "Yeliz, Asya'ya bir şey oldu!"
"Hayır hayır! Hiçbir şey olmadı." Arif ve Leyla da telaşla odaya daldı bu sırada. Çocuğa zorlukla su içirdiler. Suyun hemen peşine ilaçlarını vermeyi denedi Leyla. Ama o ısrarla almayı reddetti.
Suyun ardından biraz daha toparlanan çocuğu usulca yatırdı Arif. Barış dizlerini karnına çekip küçücük olurken, Arif oğlu için hiçbir şey yapamamanın ezikliğini yaşadı.
Sessizlik ve karanlık yerini aydınlığa bıraktığında, insanlar işlerine, okullarına yetişme telaşıyla otobüse minibüse doluşurken, işsizler grubunda yer alan Şüheda, sere serpe uyuduğu uykusundan gözlerini yeni yeni açıyordu.
Bir süre, hemen yanı başındaki beyaz tişörtlü sırta boş gözlerle baktı. Uyku alemi kendisini tamamıyla terk ettiğinde ise iri iri açılan gözleri, sırttan yukarı doğru hızla çıktı ve gördüğü manzarayla ne yapacağını bilemedi . Sarı bir kafa resmen onun yastığının diğer ucuna gömülmüş uyuyordu.
Tam hesap sormak üzere Bilal'i dürtükleyecekti ki, Bilal hareketlenip yüzünü Şüheda'dan tarafa dönünce, çocuğun yüzündeki masumiyet ve sevimlilik onu durdurdu.
Pürüzsüz, sapsarı yüzünü kapatan dağınık saçlarını, onu uyandırmaktan çekinerek geriye doğru atsa da, onlar ısrarla geri gelip, yeniden gözlerini kapattı.
Elmacık kemiğinden boynunun altına kadar uzanan sarı kirli sakalları, tertemiz yüzüne ayrı bir hava katıyordu. Hele erkeklerde görmekten hep nefret ettiği o küpeler, ona o kadar yakışıyordu ki, küpe takmadığı zaman Şüheda onu eksik görüyordu.
Bilal'in her zaman nefretle andığı, kocaman sandığı o burnunu Şüheda öyle çok beğeniyordu ki, Bilal'in de beğenebilmesi için bir gün mutlaka baba tarafındaki burunları ona göstermek istiyordu.
Uyuyor olmasından faydalanan kız, çocuğun dibine kadar sokulup, onun kokusunu içine çekti. Sonrasında ise hemen telaşa kapılıp, uyanmasından korkarak, ondan hızla uzaklaştı.
Ufacık zamanda içine çektiği o koku burnuna yapışıp kalmıştı. Gece gibi kokuyordu. Ferah, serin... insanın ruhuna işleyen, huzur verici ama diğer yandan da insanın içini sıkıştırır gibi. Ama hep mis gibi, hep taptaze, capcanlı bir koku.
Ne kadar süredir Bilal'i seyrettiğini farkında değildi. Bilal gözlerini açmasaydı ne kadar daha izlemeye devam edeceğini bilmiyordu. Uzun uzun bakıştılar. Bu güzelliği, bu anın büyüsünü bozmak istemezcesine nefes dahi almaya çekindiler.
Sessizliği bozan Bilal, "günaydın!" Derken yüzünde beliren gülümsemesi ve bakışları, resmen gününün aydınlandığını bağırıyordu.
Şüheda yatakta hafif kıpırdadı. Sonra açıklama yapması için kaşlarını kaldırdı, yetmedi göz kırptı, o da yetmedi "ee?" Dedi. Ama Bilal hiçbir şey söylemeden kendisine bakmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HER AN SENİNLEYİM
Ficção Adolescenteİngilizcecinin tahtaya yazdığı anlaşılmaz kelimeleri zorlukla seçip defterine geçiren ve hocanın anlattıklarını pür dikkat dinleyen kız, kendisini de pür dikkat izleyen gözlerin varlığından habersizdi. O gözler için, kızın kolunu hafifçe kaşıması;...