49.

1.3K 507 588
                                    

Dünyanın binevi çarşafı olan zifiri karanlık; bedenini sevdiği erkeğe sunan yeni gelin gibi, güneş ışınlarını yeryüzüne göndermesiyle beraber, sakladığı ne kadar güzellik varsa hepsini bir bir ortaya çıkardı.

Bu güzelliğe alışkın olan Barış'ın aksine, Asya; dış kapıyı aralar aralamaz gözlerinin mavisi gibi pasparlak gökyüzüne uzun uzun baktı. Devasa maviliğin içindeki minik bulutu elektronik tartıya benzettiği sırada, esen rüzgarla Temmuz ayında olmalarına rağmen içinin titrediğini hissetti.

Asya'nın tam arkasında kıçı dışarı dönük halde, ayakkabılığa uzanan Barış ise, incecik siyah eşofmanını aşıp, kaba etlerine doğru vuran rüzgardan ötürü, Asya'nın üşüme ihtimalini düşünerek, vestiyerden bulduğu cırtlak pembe hırkayı kızın omuzlarına bıraktı.

Asya omzuna yarım yamalak atılan hırkayı üzerine geçirdi. Evin telle çevrili düz bahçesinde, özgürce dolaşan tavukların küçücük kafaları, twerk yapan Rihanna poposu gibi, bir ileri, bir geri oynayıp dururken, merdivenleri topallaya topallaya inen Barış'ın sesiyle irkilip sağa sola kaçıştılar.

Yüksek dağın ortalarında kalan bu ahşap yapı, diğer evlerden oldukça uzak mesafedeydi. Sağ taraf göz alabildiğince, sıra sıra dizili, sapsarı ayçiçek tarlalarıyla gözleri şenlendirirken; sol tarafın, yemyeşil, balta girmemiş ormanları da, efil efil esen rüzgarla birlikte, tertemiz havayı, "al! Ciğerlerin oksijen görsün!" dercesine insanın burnuna burnuna sokuyordu sanki.

Dağın zirvelerine doğru tek tük olan evler, aşağılara doğru, sanki yamaca tutunamayıp bir bir dökülmüş gibi bollaşıyordu. Ve evlerin hemen bitiminde görünen düzlük göz alabildiğince suydu.

Asya, dün gece göremediği ne varsa, şimdi ak pak görüyordu. Ve orman tarafına değil de, Barışların ayçiçek tarlalarına doğru koşsaydı eğer, o baraja düşme olasılığının ne kadar az olduğunu da artık biliyordu.

Etraftan gözünü alamayan kızın, mor yazmasının içinde parıl parıl parlayan beyaz yüzünü izlemeye doyamayan Barış, bir süre sonra vakit kaybetmemek için, elini tuttuğu kızı bahçenin arka tarafına doğru yürüttü.

Gece Asya'yı uykusundan eden meşhur Kellepaça kulübesinin önünde uyukluyordu. Ama üzerine doğru yaklaşan ayak seslerini anında duydu ve kalkıp hazır ola geçti.

Kurdun bembeyaz tüyleri ve masmavi gözleri, herkesi olduğu gibi Asya'yı da kendisine hayran bırakmıştı. Sokak köpeği görünce kaçacak delik arayan kız, karşısında öylece duran kurttan hiç korkmadığını hissetti.

Barış dizleri üzerine çöküp, ellerini iki yana kocaman açınca atağa kalkan kurt, koşup sahibinin boynuna atıldı. Kurdun inceden inceye çıkardığı tiz seslerin sevgi belirtisi olduğunu bilen Barış, buna karşılık olarak, ona sevgisini göstermek için tüylerini doyasıya okşadı.

Hasret gidermelerini büyük bir sabırla bekleyen kız, onların birbirinden ayrılmalarının hemen ardından köpeğe yaklaştı. Asya kurdu severken, Barış'ın gözleri, bir Asya'ya, bir de Asya'nın görmesini istediği yere kayıp duruyordu. Okşadığı bembeyaz tüylerin içindeki hafif karaltıyı nihayet gören Asya, elini usulca orada gezdirdi. Ardından ayağa kalkıp köpekten uzaklaştı ve bu karaltının bir yazı olduğunu fark etti.

"Kal!"

İçinden, oh çekip, dışından gram taviz vermeden öylece duran çocuğa döndü yüzünü.
"Kim yazmış ki bunu?"

"Dedemin işleridir." Dedi umursuz görünmeye çalışarak. "Ya da evren sana mesaj gönderiyor." Tek kaşını kaldırıp, Asya'nın nabzını yoklarcasına kızı inceledi.

HER AN SENİNLEYİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin