34.

1.7K 525 1.4K
                                    

Ahmet kızlarla teneffüs arasında bahçede otururken eli sürekli telefonuna gidiyordu. Çünkü; meşgule almasına rağmen, Yeliz tarafından ısrarla aranıyordu.

Yeliz'in, yoluna çıkıp da, kendisiyle konuşmak istemesinin üzerinden tam dört gün geçmişti ve bu dört günde türlü bahanelerle atlattığı kız, artık dayanamamış olacak ki, buluşma tekliflerini ısrara, hatta tabiri caizse tacize kadar vardırmıştı.

Tokatla her şeyi bitirdiğini ilan etmiş, Aytekin'le de son noktayı koymuştu! Bütün bunların üzerine artık ne söyleyebilirdi ki? Yeni bir tokat daha mı atacaktı, ya da Aytekin'le evlenmeye karar verdiklerini falan mı söyleyecekti?

Sabahtan beri aklında olan tek şey Yeliz değildi elbette. Bir de bugün Barış'ın nihayet hastaneden çıkacak olması durumu vardı. Allah bir yerden belasını verirken, diğer taraftan da yüzünü güldürüyordu çok şükür.

Yeniden çalmaya başlayan telefonla düşüncelerine mola verirken, Ceren'in, eski sevgilisinin, yeni sevgilisiyle yaptığı kavgayı dinlemekten de kurtulmak amaçlı telefonu bahane edip ayaklandı.

Kızlara öpücük atıp sessiz bir köşeye gitti. Ses tonunu ayarlamak için öksürdükten sonra telefonu kulağına dayadı. "Ne var Yeliz?"

"Neden meşgule alıp duruyorsun beni Ahmet?" Sesi hiç olmadığı kadar gergin geliyordu. Bu Ahmet'i ürkütse de, sertliğindan taviz vermemeye çalıştı. "Meşgul olduğum için!"

"Kaçıp durma artık Ahmet ya, konuşmamız lazım diyorum!" sesi bu kez gerginlikten daha çok yalvarır kıvamdaydı.

"Müsait olabileceğimi sanmıyorum." Derken kendisini seyreden tavşanlarına el sallıyordu, "tavşancıklarıma sözüm var."

Yumuşak tavırlarına daha fazla devam edemeyen Yeliz, telefonun diğer ucunda olmasına rağmen Ahmet'i sindirebilecek kadar sert tonda cırlayarak konuştu:
"Bugün okul çıkışı sahile gel Ahmet, o merinos kafanı yoldurtma bana!"

Ahmet sanki telefondan çıkıp kendisini parçalayabilme ihtimali varmış gibi, telefonu hızla kulağından uzaklaştırdı, ardından sertçe yutkunup, telefonu yeniden kulağına dayadı. "P-peki!"

"Ne oldu Efe?" Diye sordu Ece, rengi benzi atan çocuğu görünce telaşlanmışlardı "kimdi o?"

"Kim olacak, anasının kızı!" Diye mırıldandı. Kızlar ne söylediğini anlayamamışken, Ahmet aklına gelen fikirle sırıttı, "tavşanlarım! Okul çıkışı sahile gitmem lazım, benimle gelebilecek olan var mı?"

Ece, Çağla ve Ayşe sevinçle kabul ederken, Ahmet Yeliz'in morarmasını görmüş kadar olup, keyifle kahkaha attı.

Okul çıkışı Aytekin'le vedalaşıp, Ahmet’le aşk mekanlarına geldiğinde içi kıpır kıpırdı Yeliz'in. Kuşların cıvıltısı, ağaçların hışırtısı, pırıl pırıl gökyüzü ve denizden esen rüzgar gerginliğine hiç olmadığı kadar iyi gelmişti.

Hem Ahmet'in tavırlarından dolayı, hem de abisinin yaşadığı ızdıraptan dolayı kendisini hiç olmadığı kadar yıpranmış hissederken, günler sonra ilk kez bulduğu huzurda, gözlerini kapatıp rüzgarın ılık uğultusunu buram buram içine çekti.

Altına oturduğu ağacın serin gölgesiyle kendi gölgesini bir bütün haline getiren kız, dalların arasından sızan güneş ışınlarının gözlerine girmesinden oldukça rahatsızken, birazdan ona asıl rahatsızlığın ne demek olduğunu gösterecek olan sivrisinekten habersizdi.

Gerçekten de biraz sonra sivrineğin ısırdığı yeri hayvancağızın iğnesine küfür ede ede kaşımaya başlayınca, birden bire güneşin gözüne girmesi problem olmaktan çıktı.

HER AN SENİNLEYİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin