6.

2.3K 678 3.1K
                                    

“Bugün işe gitmek istemiyorum Asya ya, başım çatlıyor.” Diye sızlanarak yatağına iyice gömüldü Aybüke”

“Babam uyanmadan kalk git bence abla, adam seni görünce sinirleniyor.” Gömleğinin düğmelerini ilikleyip süveterini kafasından saçını bozmamaya özen göstererek geçirdi. Aynada kendisini son kez kontrol ettikten sonra evden çıktı Asya.

Ama daha sokağın başına yeni gelmişti ki bir grup serserinin, mahallenin parkında içki alemi yaptıklarını gördü. Tam aralarından sıvışıp geçtiği sırada bir tanesi koluna asıldı.

“Paran var mı güzellik?”

Gözlerinin içi kıpkırmızı olmuş, zayıflıktan elmacık kemikleri fırlamış çocuğa bir bakış atıp, zorlukla, “Yok!” dedi.

“Nasıl olmaz süt bebesi? Çocuklar gelin buraya.”

Beş tane aynı cins çocuk birden etrafını sardı. Korkudan ağlamamak için kendini sıktı Asya. Hepsi sırıtarak bayık gözlerle onu incelerken, bir tanesiyle göz göze gelince, çocuk kaşlarını çattı bir şeyler hatırlamış gibi. Hemen ardından da, kızın etrafındaki kalabalığı elleriyle savuşturdu.

“Asya bu!” dedi. “benim arkadaşım."
Asya, şaşkın şaşkın onu koruyan çocuğa bakarken birden tanıdı. “Alper!”

Çocuk mahcup mahcup başını salladı.
"Arkadaşların kusuruna bakma. Biraz yabaniler." Dedi sanki kendisi onlardan bağımsızmış gibi.

“Önemli değil.” dedi Asya aslında çok önemli olduğu halde uzatmamak için. Baştan aşağı süzdü çocuğu. Boyu bir hayli uzamış ve yüz hatları hatırladığı çocuksu sevimliliğini kaybetmişti.

Hem ilkokulu hem de ortaokulu beraber okumuşlardı. O yüzden, Asya çocukluğunu ondan ayrı düşünemiyordu. Ama şu an onunla konuşurken bir şeyi daha düşünemiyordu: Babasının, elin sarhoş adamlarıyla konuşmasını gördüğünü...

O yüzden okula geç kaldığını bahane edip ayrıldı onların yanından. Okulun kapısından içeri, resmen sarhoşla konuştum diye düşüne düşüne girerken, diğer yanda Barış bambaşka şeyler düşünüyordu.

Zor da olsa ikna olmuştu özür dilemeye, konuştukları gibi önce kızla arasını düzeltecekti. İki aydır yapmadığı şeyi artık daha fazla uzatmadan bir an önce yapması gerektiğini Ahmet Efe ona tane tane anlatmıştı.

Zilin çalmasını beklerken oturduğu bank ona dar geliyordu, gözü sürekli kapıdaydı. Bir yandan tırnaklarını kemirirken diğer yandan ayağını hızlı tempoda sallamakla meşguldü. Avucunun içleri terlerken içinde yaşadığı karamsarlıklarla kararından döndü, zaten olmayan cesareti hep kırıldı, yapamam dedi. Ardından yapmak zorunda olduğunu hatırladı. Tekrar vazgeçti, sonra yeniden yapması gerektiğini hatırladı, içinde bu döngü kendini yeniledi durdu.

Ta ki o okulun kapısında görünene kadar. Onu gördüğü an içindeki düşünceler yok oldu. Olduğu yere çivilendi, dudakları kendinden bağımsız yukarı kıvrılıp tekrar ifadesizleşti.

Barış’ın değişen hareketlerinden kızın sonunda geldiğini anladılar. “Bu öyle böyle uçmamış,” dedi Bilal kafasını sallayarak, “şu hale bak. Hayatta konuşamaz bu!”

Barış’ın baktığı yönde beş tane kız vardı. Birisi Efe’nin tavşancıklarından Ece; yanındaki çocukla konuşa konuşa gelirken, diğeri Bilal’in eski sevgilisi Ceylan’dı. Onlar olamayacağına göre diğer üç kızdan birisi olmalıydı.

Birbirlerine hangisi acaba diye işaret ederlerken Barış anlamış gibi “mavi bandana çok yakışmış,” dedi. Sesi sarhoş gibi bayık çıkmıştı ve sözlerinin herhangi bir muhatabı yok gibiydi.
Daha çok kendi kendine konuşmuş gibi görünüyordu.

HER AN SENİNLEYİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin