Şüheda, yeni başlayan yoğun mesaisinin ufacık bir boşluğunda, kendisini camın önüne attı. Yemyeşil ormanı seyrederken, biraz önce öğrendiği şeyden dolayı içi kıpır kıpırdı. Telefonunda Bilal'in numarasına eli bir gidip, bir geri çekiliyordu.
Bilallerin fakültesindeki seminere katılmak üzere görevlendirildiği andan beri, tek düşündüğü şey; Bilal'i arayıp, oraya geleceğini haber vermekti. Yüz yüze görüşmek istediğini de sıkıştıracaktı araya. Onu ne kadar özlediğini söyleyemeyecekti elbette, ama hissettirmeye çalışacaktı.
Düşünmeyi bir kenara bırakıp eyleme geçmeye karar verdi. Birdenbire gelen cesareti, yine birdenbire kırılmadan önce, hızla arama tuşuna basıp, telefonu kulağına tuttu.
Bilal'in sesini duyunca, dili birbirine dolandı. Kem küm edip diyecek bir şey bulamadı. Onu öyle çok özlemişti ki, alo dediği an, baştan aşağı bütün vücudu karıncalandı. Sesini öpmek, telefonu tutan parmaklarını sarıp sarmalamak istedi.
Ama hiçbirini yapamadı. Konuşmayı dahi beceremedi. İlk başta hal hatır sormak en mantıklı olanıyken, heyecandan bunu düşünemedi.
"Benim stajım tamamen bitti, göreve başladım." Diyerek konuştu en son.Bilal bir süre sessiz kalıp, ardından alakasız şekilde, "tamam o zaman, boşanalım!" Deyince ağzı açık kaldı. Kendisini zorlukla toparladıktan sonra, yarın oraya geleceğini sıkıştırdı araya. Belki bunu duyunca, oturup konuşmayı teklif eder diye düşündü, ama Bilal bunu hiç umursamış görünmüyordu.
Bilal ile iletişim halinde olmamalarına rağmen, Şüheda hep ümitliydi. Çünkü şimdiye kadar, Bilal boşanma davası falan açmamıştı. Ama tam da şu an, o ümidi çöp oldu. Demek ki gerçekten, ayrılırken söylediği gibi, okulunun bitmesini bekliyordu davayı açmak için.
Uça uça aradığı Bilal'in telefonunu, acı çekerek kapattı. Ne kadar zaman geçerse geçsin, araya ne kadar ayrılık girerse girsin o Bilal'den boşanmak istemiyordu. Ama Bilal'in hayatında da, o istemediği sürece var olma şansı yoktu.
Telefonunu beyaz önlüğünün cebine koyup, masasına geçti. Bu sırada içeri giren genç kız, elindeki kağıdı uzatınca, Şüheda bir an afalladı. Sonra kendisini toparladı. Kızı sedyeye oturttu ve kolunu açmasını izledi. Genç kızın korkudan titrediğini farkına varınca, onu rahatlatmak için, eğilip kızın yüzüne baktı.
Kızın gözlerinden dökülen yaşlara burukça gülümserken, ona göstermeden iğneyi hazırladı.
"Benim elim çok hafiftir, hiç hissetmeyeceksin bile."Ardından, sol kolunun dirseğini kızın önüne doğru uzattı. "Ama yine de istersen buramı sıkabilirsin, bu seni rahatlatır."
Kız, anında Şüheda'nın koluna yapıştı. Şüheda, havanın çok sıcak olmasından dert yakınıp, ilgisini başka yerlere çekmeye çalışırken, diğer yandan da, kızın kanlarını tüplere çekti. Pamukla sıkıca bastırıp bant yapıştırırken, "İşte bitti!" Diye neşeyle konuştu. Biraz önce, kocası tarafından boşanma teklifi almamış gibi sıcacık gülümsedi.
Kız şaşkın şaşkın bu kadar mı, dercesine kolunu seyrederken, Şüheda gülmeye devam etti.
"Demiştim elimin hafif olduğunu."Genç kızın ardından, sırada başkasının olmamasının rahatlığıyla cama yaklaşıp, hastanenin otoparkına doğru bakındı. Ateşlenen çocuğunu kucağına alıp, koşar adım hastaneye giren adamı; direksiyon başında tahlil sonucunun çıkmasını beklerken, telefonuyla konuşan kadını; işini bitirip kağıtlarını inceleye inceleye durağa giden insanları uzun uzun izledi.
Camın yansımasından, arkasında birisinin olduğunu farkına varıp, insanların telaşlarını seyretmeyi bir kenara bırakarak, arkasını döndü. Hasta gibi sedyeye uzanmış, aval aval suratına bakan çocuğu bir süre dişlerini sıkarak izledikten sonra, "Yine ne var?" Diye cırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HER AN SENİNLEYİM
Ficțiune adolescențiİngilizcecinin tahtaya yazdığı anlaşılmaz kelimeleri zorlukla seçip defterine geçiren ve hocanın anlattıklarını pür dikkat dinleyen kız, kendisini de pür dikkat izleyen gözlerin varlığından habersizdi. O gözler için, kızın kolunu hafifçe kaşıması;...