Kızlarının bulunduğu haberini alan Nihat ve Kevser hastaneye koşarken, Kevser; yol boyu cevabını kocasının da bilmediğini bile bile ısrarla "neden hastaneye gidiyoruz, neden karakolda değil çocuk?" Diye sorup durdu.
Hastaneye varıp da kızlarının yatırıldığı odaya girdiklerinde, Kevser yol boyu sorup durduğu sorunun cevabını anında aldı ve yere yıkılmamak için Nihat'ın koluna asıldı.
Dümdüz yatırılan kızın, boydan boya sargılı olan sağ bacağından, mosmor olmuş yüzüne; zayıflıktan neredeyse kemikleri sayılmaya başlayan vücudundan, yara içindeki çıplak kollarına ve en önemlisi de onlar odaya girmesine rağmen hala bir tepki vermeyişine baktı kaldılar.
"Kızım!" Diyerek yanaştı Kevser, dizleri titrese de çaktırmamaya çalıştı. Yanına oturup moraran yanağına dokundu. "Ne olmuş sana böyle?" Demeye çalışacakken cümlesi yarıda kesildi ve kendisini tutamayıp ağlamaya başladı.
Nihat kadına göz edip onu susturmaya çalıştı. Usulca yaklaşıp kızın yatağının kıyısına oturdu. Alçıya alınmış bacağının açıkta kalan tek yeri olan ayağını okşarken, gözleri; Asya’nın boşluğa kilitlenip kalan gözlerine bakıyordu.
"Asya, bize çok mu kızdın? Vallahi çok aradık seni." Sonlara doğru sesi titredi ve devam edemeyeceğini anlayınca o da susmak zorunda kaldı.Kızdan hiçbir tepki gelmeyince bakışları tepelerinde dikilen genç doktora sabitlendi. Doktor adamın gözlerindeki sorgulayıcı bakışları farkına vardığı an başını önüne eğdi.
Muayene etmesine bile gerek yoktu aslında, kızı gördüğü an anlamıştı tecavüz vakası olduğunu. Ama bunu beklentiyle kendisine bakan, çizgi gözlü adama nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.
"Dışarıda konuşalım." Deyip önden çıkınca, Nihat duyacaklarının ağırlığını hissetmişti. Doktorun ardından yürürken bacakları öyle ağırdı ki, bin kiloluk yük taşıyor gibiydi.
Yanına korkuyla yaklaşan adamı sabırla seyretti genç doktor. "Büyük travma yaşıyor." Diye konuştu gergince. Koşturarak gelen Aybüke ve Ersan babalarını es geçip direk Asya’nın odasına girerken, doktor onlara ufak bir bakış attı.
"Ağır şeyler yaşadığını tahmin etmek zor değil. Hastanedeki tedavisinden sonra, ruh ve sinir hastalıkları hastanesine sevk etmemiz gerekiyor."
"Bu pislik bu kadar ağır ne yaşatmış benim kızıma?" sesi titremişti. Utanmasa doktorun omzuna sarılıp hüngür hüngür ağlayabilirdi, ama dik durmaya çalıştı.
Doktor öyle ezildi ki adamın çöküşünü görünce, sanki bu olayları onun kızına kendisi yaşatmış gibi suçlu hissetti. Bakışlarını adamdan kaçırırken, söylemek zorunda olduğu şeyden dolayı kendisini hiç olmadığı kadar kötü hissediyordu. "Te-teca..." diye geveledi, devam edecek gücü kendisinde bulamayıp sustu.
Boğazından yukarı doğru hızla çıkan yumruyu zorlukla geri yutan adam, omuzlarına yüklenen bu ağırlıkla kızının odasına girdiğinde, onun yüzündeki çöküşü, yok oluşu görünce kendisinden nefret etti. Onu koruyamamanın ezikliğini ta derinlerinde hissetti ve bu vicdan azabını ömrünün sonuna kadar içinden atamayacağını düşündü.
Yaşıtlarına göre hep küçüktü Asya. Doğdu doğalı minyondu. O yüzden, Aybüke'ye nazaran, ona karşı daha bir hassastı, daha korumacıydı. Sanki bir yerine azıcık sertçe dokunsa kırılabilir gibi gelirdi ona. Çok da kırılgandı, babası azıcık sesini yükseltse anında korkup ağlardı.
Evin küçüğü olmasına ve yoğun ilgi altında olmasına rağmen hiç şımarık bir çocuk olmamıştı. Babasını annesini üzen, sürekli doyumsuz olan, evin şımarığı hep Aybüke olmuştu. Asya farklıydı ama. Bütün oyuncaklarını kırıp döken Aybüke'ye nazaran, Asya sevdiği şeyleri hep el üstünde tutardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HER AN SENİNLEYİM
Roman pour Adolescentsİngilizcecinin tahtaya yazdığı anlaşılmaz kelimeleri zorlukla seçip defterine geçiren ve hocanın anlattıklarını pür dikkat dinleyen kız, kendisini de pür dikkat izleyen gözlerin varlığından habersizdi. O gözler için, kızın kolunu hafifçe kaşıması;...