10:Veba

62 1 0
                                    


İzmir'den uzaktayım yıllardır evimi görmedim. O kadar çok özlüyorum ki bir kere görsem yine yıllarca yetecekti avunmama. İnternetten İzmir'in fotoğraflarına bakıp biraz olsun özlemimi gidermek istedim. Birkaç fotoğraf sonrası annemin fotoğrafını gördüm, biraz aşağıda babamda vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Annem ve babamın fotoğrafının burada olması mümkün değildi. Beynim benimle oyun oynuyordu sanırım. Bu gerçek olamazdı.

Annem ve babamın fotoğrafı neden İnternette?

Göğüs kafesimin tam ortasında pimi çekilmiş bir bomba vardı sanki, nefes alırsam patlayacak gibi hissediyordum. Fotoğrafın üzerindeki haber sitesine girdim, babamın elleri kelepçeli bir fotoğrafı vardı. Uzun süre o fotoğrafa baktım, haberi okumaya başladım. Annemden, babamdan, kıyametten bahsediyordu. Kıyametin siyah poşetin içindeki fotoğrafları, her şeyi gördüm. Bir zamanlar durdurmak için çırpındığım şey...

Geç kalmıştım her şey için çok geç kalmıştım. Okuduğum her cümle beynimin içinde bomba gibi patlıyor, sesleri kulaklarımda yankılanıyordu. Benim kalbime bugün hiç çıkmayacak bir ok saplanmıştı. Aylardır peşinde olduğum soruların cevapları suratıma tokat gibi çarpıyordu. Haberin alt kısmında yorum bölümü vardı ve orada babamın en yakın arkadaşı Hamza'nın yazdıklarını gördüm. Adını bile gizlemeyecek kadar cesur davranmıştı. Nasıl olsa annem ve babam o yazıları göremeyeceklerdi. Yazdığı her kelime midemi bulandırıyordu. Ailemi kötülüyordu. Hamza o kadar iğrenç biriydi ki tüm bunları görünce üzülmeyi bırakıp öfkemle savaşmaya başladım. 

Etrafımdaki herkes gazeteyi, annemin; beni artık bekleme dediği gün okumuştu. Sadece ben her şeyden habersizdim. Hasta değillerdi bile bile kendimi kandırmıştım. Küçük bir avuntuya ihtiyacım vardı ve onu kendi kendime vermiştim. Bana yüklenen suç bu muydu gerçekten? Dedemin öfkesi bu yüzden, peki ama gerçekten ben miydim suçlu? Susmanın bedeli bu kadar ağır mıydı? Bugünden itibaren suçumu kabulleneceğim. Ailemi koruyamamanın suçunu üstlendim. İzmir'in dölü oluşumu kabullendim.

Gözle görülür büyük bir yaram vardı ama herkes kördü. Derinlerde bir yerde yasını tutmak isteyen biri vardı. İnsanların karşısına geçip, bu acı benim diye bağırmak istiyordum. Ailesini, evini, arkadaşlarını kaybeden benim. Günlerce ağlamak ve kafamı duvarlara vurmak istiyordum. İçim acıyordu ama dışarıdan bakıldığında sessizce oturan bir çocuk vardı. Beynimin içinde bombalar patlıyor. Okuduğum her satır kulağımda yankılanıyor. Nasıl ağlayabilirim ki herkes beni suçlarken. Yarama tırnaklarını batırıyorlar ama kanadığını kimse görmüyor. Bir süre bu acıyı dindirmeye çalıştım. Günlerce beynimin içindeki seslerle savaştım. Beynimin içindeki ses; - her şeyi biliyordun diye bağırıyordu. Haklıydı, biliyordum, kıyameti tanıyordum ama anlatamadım.

Savaşımın ortasında bir mesaj geldi. Babamın Messenger hesabı açıldı. 

-kızım nasılsın? 

-sen kimsin?

-benim baban neredesin?

Biri benimle oyun oynuyordu. Babamın ceza evinde olduğunu bilmiyormuş gibi konuşmaya devam ettim.

-baba seni çok özledim neredesin?

-bende seni özledim kızım, hadi kamerayı aç yüzünü göreyim.

-tamam, sende kamerayı aç ama bende seni görmek istiyorum.

Videolu arama istediğini gönderen kişi Hamza'ydı. Ben kameramı açmadan önce duvara çevirmiştim. Yanında bir adam vardı ve gülüyorlardı. 

-babama söyleyeceğim sen göreceksin. Çabuk babamın hesabından çık.

Hamza, biz İzmir'de yaşarken de annem ve benimle uğraşıyordu. Babamın, annemden boşanması için akıl veren kişiydi. Gözleri hep üzerimizdeydi. Planı istediği gibi ilerlemediği için bu sefer babam gibi benimle konuşarak yaşadığım yeri öğrenecekti. Onu çok iyi çözmüştüm ama babam asla bize inanmıyordu. Hamza öyle bir şey yapmaz diyordu. Bir süre sonra babamı ikna etmeye çalışmaktan vazgeçtim. 

Kardeşimin hayatta olmayışına artık sevinmeye başladım. Biz bile fazla geliyorduk her adım attığımız yere. O yanımda olsaydı nasıl koruyacaktım bunca kötülükten. Sevindiğim için kötü bir abla mıyım bilmiyorum ama bir gün Berzahın bahçesinde onu bulacağım...

''Boğulmalar''

Bir sabah nefesim kesildi, sarmaya çalıştığım yaralarım kendini göstermek için çırpınıyor. Vücudum bu acıyı artık taşımaktan çok yoruldu farkındayım. Acı hissedilmek ister ben ise bastırıyorum zihnimin ücra köşelerine hapsediyordum. Bu yüzden sürekli hastalanıyorum, nefes alamıyorum. Göğüs kafesimde geçmek bilmeyen bir ağrı var, gitmediğimiz bir doktor beni sevk etmedikleri bir bölüm kalmadı. Doktorlar işe yarar bir şey söyleyemiyor. Kalp atışlarım düzensiz, içimdeki şey beni yok etmeye başladı. Herkesin dilinde aynı cümleler. Kafana takma diyorlar. Yaşadıklarım çok basit şeyler gibi davranıyorlar. Sahi bu dert zaten onlarındı...

''Kafana takma, boş ver'' Peki, buna da siz karar verin.

Tüm doktorların sorduğu ilk soru;

-Kötü bir şey yaşadın mı?

-Hayır birdenbire oldu, diyerek geçiştiriyordum.

Hiçbir şey anlatmadığım için bana bir sebep sunamıyorlardı. 

Derine GelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin