15:Elmalı Pasta

52 1 0
                                    

21 Nisan doğum günüm. Teyzem elmalı pasta yapmış, tepsiyi poşete koydu evde kutlarsınız akşam yiyin dedi. Elimde poşetle eve doğru gidiyorum. Bir yanım çok mutsuz, ben meyveli pasta sevmem ki.

Annem hep çikolatalı pasta alırdı bana.

Neyse... önemli değil pastasız doğum günü kutlamaktan iyidir diye kendimi avutuyorum. Pastayı nasıl sevdiğimi kimse bilmiyor bu yüzden kimseye kırılamam.

Diğerlerinin aksine benim için bir şey yapmaya çalıştığını görüyorum. Minnettar olmalıyım. Elmalı pastayı sevmeye çalışacağım. 

Elmalı pastayı yerken, annemin geçen doğum günümde bana yaptırdığı iki katlı pastayı düşündüm. Yine hep birlikte o pastayı yiyormuşuz, ayrılmamışız gibi hayal ettim. Kalbimdeki burukluğu görmezden gelerek uyudum.

Bazen, çok güzel şeyler oluyor, çok güldüğüm, çok mutlu olduğum bir gün. Beni güldüren bir şey. Böyle zamanlarda, geçirdiğim günü anlatacak hiç kimsem yok. Çevremdekiler güzel geçen günümle, neyin beni güldürdüğü ile ilgilenmiyorlar. Bende gölgemi annem gibi kabul ettim ve her şeyi anlatmaya başladım. Biri beni görse bile her çocuğun hayali bir arkadaşı olurdu zaten. Küçükken bunu yapan çocukların deli olduğunu düşünürdüm. Ne saçma bir oyun diye içten içe onlara kızardım. Şimdi neden böyle yaptıklarını anlıyorum. Hepsinin hayalinde oyun oynayabildikleri o mükemmel arkadaş var. Hiç kavga etmedikleri o kişiyle birlikteler. İhtiyaçları olan kişiyi bulmuş gibi davranıyorlar. Benim için de gölgem mükemmel bir arkadaştan öte biriydi, annemdi. Mutsuz geçen günlerde duvara yaslanarak hiç konuşmadan öylece duruyorum. Nasılsa anneler her şeyi anlar...

Ertesi gün,

Bu sabah hava çok güzel. Hafif bir rüzgar var Bahar'ın en sevdiğim hali. Hazırlanıp okula gittim. 

Okula doğru yürürken, yüzüme vuran bu tatlı rüzgar beni mutlu ediyor. Okuldan çıkmamıza dakikalar kala hava birdenbire değişti. Çok şiddetli bir yağmur yağdı. Okulun bahçe kapısında durup etrafıma baktım. Daha önce hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Okuldaki tüm öğrencilerin aileleri okulun bahçesinde, çocuklarının okuldan çıkmasını bekliyor. Bazıları arabasıyla, bazılarının elinde şemsiyeler, bir kaçı ceketini siper ederek çocuğunu koruyordu. Herkes bir şekilde çocuğunu alıp gitti. Ben hala kapıdayım. Hiç umudum yok ama belki dedem de beni almaya gelir diye düşünüyorum. Uzun bir süre bekledim, gelmedi...

Kimsenin beni almaya gelmemiş olması canımı çok acıttı. Ağlamaya başladım, toprak yollar çamur haline gelmiş. Ayakkabılarım çamur içinde, sırılsıklam ıslandım, üzerimden sular akıyordu, eve geldim. Kapının yanında dedemin siyah şemsiyesi ıslak bir şekilde duruyordu. Oturma odasına girdiğimde Dedem sobanın yanında, ayaklarını uzatmış, bana bakarak gülüyordu. Onu öyle görünce moralim çok bozuldu. Bilerek gelmediği böyle gülmesinden belliydi. Dedem gelmiş olsaydı, beni de yağmurdan koruyan biri olsaydı diğer çocukları seyretmek zorunda kalmadan, canım yanmadan eve dönseydim bu denli yüzüme vurmazdı yalnızlığım. 

İzmir'de olsaydık babam arabasıyla gelir alırdı, babamın işi olsa annem koşarak gelirdi, abim elimden tutar yağmurda güle oynaya eve götürürdü. Belki de ben yağmurda ıslanmayı abim sayesinde çok sever, yağmurun tekrar yağması için dua ederdim. Ama ben bugün o çocukları ağlayarak seyrettim...

Yağmurdan ve şemsiyelerden artık nefret ediyorum. 

Derine GelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin