Druid Mannis, kale kütüphanesine geldiğinde derin bir iç çekti ve kendini Malcolm Mckenzie'nin öfke fırtınasına hazırlamaya çalışarak iki kanatlı ahşap kapıyı usulca tıklattı. İçeriden Lord'un gök gürültüsüne benzeyen "Gel" sesini işitince, tuttuğu nefesi verdi "Yüce Tanrım bunlar için artık fazlasıyla yaşlıyım" diye söylenerek nöbetçilerin açtığı kapıdan içeri girdi.
Kildraen Kütüphanesi, kalenin diğer odalarına göre daha geniş, yüzlerce kitaba ev sahipliği yapan ve aynı zamanda Kale Lord'unun çalışma odası olarak da kullandığı bir mekândı. Bizzat Druid Mannis tarafından kurulan kütüphane, özel izinle başka klanlardan gelen büyücülerin ve öğrencilerin de kullanımına açıktı. Şöminenin önünde iki tane tekli, bir tane üçlü olmak üzere bir oturma grubu yer alıyordu ve Mckenzie klanının kahramanlıklarının resmedildiği bir halı bu alanı tamamlıyordu.
Kapıdan gelen sesle masaya yayılan haritalardan başını kaldıran Lord Malcolm, Lord Byrce'a eli ile sessiz olmasını işaret ederken, karşısında Kadim Büyücüyü görünce kaşlarını çattı. Ona Kylianne uyanana kadar başına durmasını emretmişti, sert bir ses tonu ile "kendine geldi mi? İyi mi?" diyerek sabırsızlığını belli etti.
Mannis, Lord Malcolm'ın bu haline alışmıştı, onu doğduğu günden bu yana tanıyordu ve biliyordu ki o öfkeliyken yapılacak en doğru iş etrafında dolaşmamaktı ama şu an böyle bir seçeneği bulunmadığından, sakinliğini muhafaza etmeye çalıştı. Ağır adımlarla ilerleyip, halıya geçirdiği pençeleri ile adeta sahibinin karakterini yansıtan ahşap masanın önünde saygılı bir şekilde durdu ve cevapladı "Hayır, Lordum" dedi ve ekledi "Henüz kendine gelmedi ancak benimle konuşmak isteyebileceğinizi düşündüm."
Lord Malcolm, Mannis'in sadakatini sorgulayacak değildi, yüz yıllardır bu kaleye ve ailesine hizmet ediyordu ancak yine de emrinin çiğnenmesi göz ardı edemezdi. Buz gibi bakışlarını büyücüye dikerek, tehlikeli bir ses tonu ile fısıldadı "Sana onun yanından ayrılmamanı söylediğimi hatırlıyorum büyücü." Dedi ve oturduğu sandalyesinden yavaşça doğrularak ellerini masaya dayadı "yoksa emirlerime itaatsizlik mi ediyorsun?"
Mannis, kırış kırış olmuş cildi ve uzun beyaz sakalı ile bin yıllık ağaçları anımsatan duruşunu hiç bozmadan, büyücü ışıklarının parıldadığı ifadesiz kara gözlerini kırpmaksızın, Lord'un önünde yaşlılığının verdiği ölçüde eğildi ve "Özür dilerim Lordum." Dedi. Doğrulduğu yerde geriye doğru üç adım attıktan sonra dayandığı asası ile kapıya doğru yürümeye başladı.
"Hay lanet!" diye içinden küfretti Malcolm, Mannis'in gereksiz yere kendisini rahatsız etmeyeceğini biliyordu ancak söz konusu Kylianne olunca... "Bekle Mannis" dedi eliyle Bryce'a haritaları toplamasını işaret ettikten sonra kendisine dönen büyücüye, şöminenin önündeki koltukları işaret ederek "lütfen otur" dedi. Kendisi de onu beklemeden, büyük arkalıklı, kırmızı kumaş malzeme ile kaplı koltuğa oturdu. Yavaş hareketlerle, karşısındaki tekli koltuğa yerleşmeye çalışan büyücüyü beklerken şömine ateşini karıştırmaya başladı.
Bu Lord'un özür dileme biçimiydi, Mannis asasını koltuğun kenarına dayarken usulca genç adamı izlemeye koyuldu. Yetenekli bir lider, yenilmez bir savaşçı aynı zamanda soğukkanlı bir katil... Bunun gibi pek çok sıfat, Kildraen'in efendisi Lord Malcolm Mckenzie'yi tanımlamak için kullanılabilirdi. Yorgun gözlerini kapadı Mannis, yıllar önce bu odada Lord Artair ile otururken Leydi Clarine 'in bir erkek evlat daha dünyaya getirdiği haberini almışlardı. Mavi gözleri, afacan tavırları ile sevimli bir çocuktu Lord Malcolm, annesi ve ağabeyi Kenneth'e fazlasıyla düşkündü, kahkahaları gün boyu kale duvarlarında yankılanırdı. Fakat Malcolm için annesinin ölümü ile başlayan felaketler zinciri onu taş kalpli, sert ve merhametsiz bir adama çevirmişti. Halkına karşı daima adil bir lider olsa da hataları görmezden gelmez, suçu kanıtlanmış kimselere karşı asla merhamet göstermezdi.
Tecrübeli bakışları ile alevlerin yüzünde çeşitli oyunlar oynadığı genç adamı süzmeye devam etti. Yüz hatları babasına benzese de mavi gözlerinde annesinin zarafetini görmek mümkündü. Leydi Clarine, inanılmaz derece hassas, zarif ve nezaket sahibi bir kadındı ancak eşi tarafından sevgi gösterilmeyen her kadın gibi genellikle hüzün dolu bakışlarla etrafı izlerdi. Bir önceki Kildraen Lordu, düşmanlarına olduğu kadar ailesine karşıda tavizsiz bir adamdı, eşinin zayıf bünyesini bahane ederek Glenna hariç, kız çocuğu olduğu için, tüm çocuklarının eğitimini kendisi üstlenmişti. Oğullarını ileride gelmesini planladığı mevkilere yönelik çok sert ve acımasız bir eğitimden geçiriyordu ve annelerinin zayıf karakterinden etkilenmemeleri için mümkün olduğunca ondan uzak tutmaya çalışıyordu. Büyük oğul ve tahtın varisi Lord Kenneth vaziyeti sağduyulu şekilde kabullenirken, Malcolm yaşı büyüdükçe bu haksızlığa daha çok muhalefet etmeye başlamıştı. Nitekim Leydi Clarine zamansız bir şekilde hayata gözlerini yumduğunda onun ölümünden babasını sorumlu tutmuştu. Bu vaziyet baba ile oğul arasında kapanması imkânsız bir uçuruma sebep olmuş ve Malcolm annesinin ölümünün üzerinden birkaç ay bile geçmeden, gelecekte ki Mckenzie ordular komutanı olarak, Mckinnon Klanına savaş eğitimi almak üzere gönderilmişti.
Aradan geçen zaman içerisinde Klanına bir ya da iki kez uğramış ve mümkün olan en kısa sürede eğitim bölgesine geri dönmüştü. Yine de Mckinnon Klan Reisi'nden gelen düzenli haberlerle eğitimin iyi gittiği, çok yetenekli bir savaşçı olduğuna dair bilgi edinmişlerdi. Nitekim geçen zaman içerisinde Malcolm'ın eşsiz savaş yeteneği Mckinnon sınırlarını aşarak tüm İskoçya'ya yayılmış, tek başına bir orduya yetecek kadar İngiliz öldürdüğü, kılıcının katıldığı orduya zafer getirdiğine dair bir efsaneye dönüşmüştü.
"Yine de buraya döndüğünde nefret dolu bir düşmandan başka neydi ki?" diye düşündü ihtiyar büyücü. Geçen yıllar, Malcolm'ın öfkesini azaltmak yerinde babasına karşı kinini körüklemişti, Klana kesin olarak döndüğünde artık tanıdıkları yaşam enerjisi ile dolu, neşeli ve kibar delikanlı gitmiş yerini bir ölüm makinası almıştı. Ağabeyine olan inancı ve sadakati dışında, Malcolm'dan geriye çok az şey kalmıştı. Nitekim ağabeyi Kenneth'ı bir savaşta kaybettiklerinde günlerce ortadan kaybolmuş, öyle ki halkı arasında bu ölüme kendisinin sebep olduğuna ilişkin asılsız dedikodular alıp başının yürümüştü. Ancak bir süre sonra Duncan ve Kylianne'in çabaları ile ortaya çıktığında tanınmaz bir haldeydi, yine de bu bile Lord Artair'in hırsına engel olmamış, ortaya çıktığı ilk günün ertesinde Malcolm lordun yerine geçecek varis olarak ilan edilmişti.
Malcolm şömineyi karıştırmayı bırakmış, ateşin oyunları arasında düşüncelere dalıp gitmişti. "Aslında Lord Artair, onu ölen ağabeyinin nişanlısı Catriona ile evlenmek zorunda bırakmasaydı..." derin bir iç geçirdi Mannis, bir büyücü için bile çok uzun sayılabilecek kadar güngörmüştü ancak hiçbir yaşam döngüsünde bu kadar büyük bir aşk ve acıya tanıklık etmemişti. Malcolm Mckenzie'nin hayatı bir kayıplar ve acılar geçidi gibiydi, kimi sevmek için elini uzatsa onu kaybetmişti... "Ama hiçbirinde Kylianne'i yitirdiği zaman ki kadar büyük bir ıstıraba sürüklenmemişti." Diye düşündü Druid Mannis, uzun ince parmakları ile alnını ovuşturdu, bedeni hala bir yüzyıl daha yaşayacak kadar sağlamdı, ne de olsa yaradılışı bir meşe ağacına dayanıyordu ancak ruhu artık bedeni için fazla ağır geliyordu. "Göklerdeki Tanrım" diye yakardı içinden "Ben şimdi bu adama yeniden Kylianne'i yitireceğini nasıl söylerim?" Derin bir iç çekti.
Malcolm, ateşin dansına o kadar kendini kaptırmıştı ki uzun süre Mannis ve Bryce ile aynı odada olduğunu unuttu. Gözlerinin önündeki oynayan alevler ona saçları ateş renginde olan bir kadını anımsatıyordu, o da tıpkı bu ateş gibi içini ısıtıyordu. Mannis'in derin iç çekişi ile kendine geldi, bunları düşünmek için çok zamanı olacaktı, artık Kylianne buradaydı, bir daha asla ayrılmayacaklardı. Derin mavi gözlerini ihtiyar büyücüye dikerek gülümsedi "söyle bakalım Druid, nedir seni endişelendiren konu? Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orman Büyücüsü
Fantasy3.YY Bilge Druidlerin zamanı, İskoçya... Kylianne'nin hayatı, sevdiği adamın ablasını öldürüşüne tanık olduğu gece tamamen değişti. Artık ne bir evi, ne bir ailesi ne de bir klanı vardı...Kendisine ait olan her şeyi arkasında bırakarak Uğursuz Orma...