"Geride kalmayın, acele edin!"
Kafilenin önünden Glenna'nın neşeli sesi duyulurken, Mairin ve Kylianne gülümseyerek birbirlerine baktılar. Kale hanımı, kafiledeki tüm çocukları toplamış, neşe içerisinde, kendilerine önderlik eden askerlerin peşinden koşturuyordu. Baharın gelişi ile Kildraen adeta yeşilden bir cennet bahçesine dönüşmüş, mavi, mor, sarı renkteki kır çiçeklerinin mis kokusu tüm kaleyi sarmıştı. Kylianne, elindeki sepeti birkaç dakika yere indirerek alnında birken terleri kolunun yeniyle sildi, onun her hareketini büyük bir titizlikle takip eden Mairin "Ne oldu, yoruldun mu? Ben taşıyayım istersen..." diyerek, histerik bir anne gibi genç kadın elindeki piknik sepetine uzandı. Ancak Kylianne onu durdurarak "Mairin" dedi ve bezgin bir ses tonuyla "Lütfen ölümcül bir hastaymışım gibi davranmayı bırak, sadece biraz halsizim o da bahardan olsa gerek, endişelenecek bir şey yok..." diye ekledi. Çattığı kaşlarının altından ona şüphe dolu bakışlar atan Mairin, üç yaşında bir çocuğa izah eder gibi "Siz Mckenzie'nin Gelinisiniz, hanımım, yani sepet taşımanıza gerek yok" dedi ve ekledi "Onu sizin için ben taşıyabilirim ya da herhangi birine rica edebilirsiniz."
İkilinin arasındaki konuşmaya kulak misafiri olan Mutfaklar Aşçıcı Bree, "Boşuna çeneni yorma Mairin, biliyorsun bir kez inat ettiyse artık sözünden dönmeyecektir" diyerek, başını eleştirir biçimde iki yana salladı. Onun sözleri üzerine, büyücüye kötücül bakışlar atan genç hizmetli söylenerek yürümeye devam etti. Onun, kızmış bir tavşan kadar korkutucu tavrına kıkırdamaktan kendini almayan Kylianne, yere bıraktığı sepeti kaldırarak yeniden yürümeye koyuldu.
Şaraplarda kullanılmak üzere, kale kadınları her sene yılın bu zamanında böğürtlen toplamak için ormana giderlerdi. Sırtlarında ve ellerinde taşıdıkları sepetlere topladıkları böğürtlenleri koyar, iş bitikten sonra da büyük bir piknik sofrası sererek yorgunluklarını atarlardı. Bu her yıl süregelen, sadece kadınların katıldığı bir gelenekti, bu seneyi diğer yıllardan farklı kılansa kale hanımlarının da etkinliğe katılacak olmalarıydı. Aslında normal şartlarda bu etkinlik sadece Mutfak Hizmetlilerine mahsustu ancak Kylianne çocukluğundan beri Bree'nin yanında gittiği bu şenliğin, aslında ne kadar eğlenceli olduğunu bildiği için, kimseye kulak asmayarak böğürtlen toplamaya geleceği bilgisini Bree'ye ulaştırmıştı. Hoş zaten Breannen dışında itiraz eden olmamıştı, o da son yaşanılanlardan sonra mümkün olan en az cümleyle büyücü ile iletişim kurduğundan itirazını bastırmak genç kadın için çocuk oyuncağı olmuştu. Tabi Kylianne'in ve dolayısıyla Breannen'ın da, böğürtlen toplamaya gideceğini duyan Glenna'da büyük bir zevkle etkinliğe geleceğini duyurmuştu ve işte şimdi ağır aksak ilerleyen böğürtlen kafilesine, önderlik eden Breannen'ın yanında adeta cıvıldayarak yürüyordu. Kylianne, arkadaşının bu haline gülümsemeden edemedi, "Gerçekten de çok azimli" diye düşündü "Breannen'ın aralarına ördüğü taştan duvara rağmen gülümsemeye devam ediyor." Aslında Kylianne, böğürtlen etkinliğine katılmadan önce Malcolm'a fikrini sormak istemişti, sonuçta onun nişanlısıydı ancak genç savaşçının soğuk tavrı karşısında tek kelime edememişti. Merdivende karşılaştıkları günden bu yana onu doğru düzgün görmeyi başaramamışlardı, Kale Lordu açık bir şekilde Kylianne'den kaçıyor, konuşmaya mecbur kaldığı durumlarda da onu görmezden gelmeyi tercih ediyordu. Bu durum genç kadını, düşündüğünden daha fazla yaralıyordu, Malcolm ne yaşanırsa yaşansın daima Kylianne'e ait olmuştu, şimdi onun yokluğu zehirli bir ok gibi kızın kalbine saplanıyordu. Derin bir iç geçiren büyücü, adımlarını biraz daha sıklaştırarak gruptan uzak kalmamaya çalıştı.
Bree, bir yandan Edith'le çene çalarken diğer yandan da Kylianne'i kontrol ediyordu. Genç kızın, günden güne zayıflayan bünyesi, dökülen saçları ve dalgın hali Bree'nin hiç hoşuna gitmiyordu. Kylianne, oldum olası neşeli bir çocuktu, elbette yaşadıkları kolay değildi ancak kızın bu hali "Git gide solan bir çiçek gibi..." diye düşündü tecrübeli aşçı. Kalede dolaşan fısıltılar, Duncan ve Kylianne arasında uygunsuz bir şeylerin olduğu doğrultusundaydı, gerçi Kale Lordu bunu kesin bir dille yalanlamış ve bu konu hakkında konuşulmasını yasaklamıştı ama yine de insanların ağzı torba değildi ki büzesin... İki gencin kaleye yalnız dönmesi ve Lord Malcolm'ın o günden bu yana nişanlısı ile hiçbir şekilde bir araya gelmemesi hatta yemeklerini bile tek başına odasında yemesi, dedikoduları yeniden alevlendirmişti. Bree, önündeki bir çakıl taşına ayağı ile vururken derin bir iç geçirdi, onun bu halini gören ömürlük sırdaşı Edith gülümseyerek "Boşuna dert edinme Bree" dedi ve ekledi "Sonuçta su akar yolunu bulur, sen endişe etsen bile değişen bir şey olmayacaktır, Kylianne artık çocuk değil kendi kararlarını vermek zorunda." Bree, senelerdir sırt sırta çalıştığı dostuna yarım yamalak gülümserken "Haklısın" dedi ve şimdi önünde Mairin ile neşe içerisinde yürüyen kızıl saçlı kadına bakarak ekledi "Ama endişelenmemek elimde değil." Saçları sıkı sıkıya örülüp, başının etrafına dolanmış hali ile son derece otoriter görünen Edith, "Elbette öyle, sen onun annesisin..." dedi. Onun bu sözleri karşısında duygulanan mutfaklar aşçısı "Evet, onu ben yetiştirdim ve eğer bir çocuğum olsaydı onu Kei'yi sevdiğimden daha çok sevemezdim ama.." diyerek sözlerini yarım bıraktı. Onun kararsız halini gören Edith, elindeki sepeti yere koyarak bir elini beli attı ve "Ama?" diye sordu. Kale'nin düzen sorumlusunun durması ile Bree'de yürüyüşüne ara verdi ve sırtındaki sepetin hasırdan askılarını daha bir sıkarak "Ama, acaba diyorum... Acaba onunla yeteri kadar ilgilenemedim mi?" Ona kaşlarını çatarak bakan Edith'e kaçamak bir bakış atan mutfaklar aşçısı, nihayet ağzındaki baklayı çıkardı "Eğer vakti zamanında, onun Lord Malcolm'a olan hislerini fark ettiğimde, ona engel olsaydım ya da o çilekleri toplamaya göndermeseydim..." dedi ve dolan gözleri ile çaresizce ekledi "Bazen... Bazen düşünüyorum da Lord Duncan onun için çok daha iyi bir seçenek olabilirdi... Bu, bu yanlış mı?" edith, bir süre son sözleri zehirli bir fısıltıyla son bulan arkadaşını izledi. Neden sonra aralarındaki mesafeyi kapatarak, dostuna sıkı sıkı sarıldı ve "Anne olmak demek daima eksik hissetmek demektir, Bree, bunu biliyorsun..." diye fısıldadı ve arkadaşının gözlerinden akan yaşları kimse görmeden silerek "Kızın için en iyisini istemenden daha doğal ne olabilir? Ama sen ona engel olsaydın bile bence o Lord Malcolm'ın peşinden gidecekti, Kylianne daima kendi kararlarını veren ve inatla onları savunan bir çocuk olmuştur" diye ekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orman Büyücüsü
Fantasía3.YY Bilge Druidlerin zamanı, İskoçya... Kylianne'nin hayatı, sevdiği adamın ablasını öldürüşüne tanık olduğu gece tamamen değişti. Artık ne bir evi, ne bir ailesi ne de bir klanı vardı...Kendisine ait olan her şeyi arkasında bırakarak Uğursuz Orma...