Merhaba, birkaç gün aradan sonra uzun bir bölümle karşınızdayım. Aslında bölümler arasında çok konuşan bir wattpad yazarı değilim ama uzun zamandır hikâyemi merakla takip eden ve yorumlarıyla beni cesaretlendiren, siz okuyucularıma teşekkür etmek istedim. Yorumlarınızın ve beğenilerinizin benim için gerçek bir sevinç ve ilham kaynağı olduğunu bilmelisiniz :) Ayrıca bu vesile ile sizden bir ricam var, fırsat bulursanız bu bölümün sonunda, Orman Büyücüsü'nün yayımlanan bölümleri arasında en sevdiğiniz kısmı paylaşabilir misiniz? Şimdiden teşekkürler ve sevgiler, artık sizi yeni bölümle baş başa bırakıyorum :)
Kylianne'in kamaşan gözlerinin gün ışığına alışması için birkaç kez daha açıp kapadı. Kaledeki odasındaydı, belli belirsiz bir biçimde tam karşısında kollarını kavuşturmuş duran Mannis'i seçebiliyordu. Gözlerini bir kez daha açıp kapadıktan sonra sanki çok uzak bir yerden gelen Glenna'nın sesini duydu. Kendisini nasıl hissettiğini, soruyordu. Kylianne cevap vermek istedi ancak konuşacak gücü kendisinde bulamıyordu, her şey fazlasıyla bulanıktı. Ne olduğu hatırlamaya çalıştı, en son çok üşüdüğünü anımsıyordu, karlarla kaplı bir yerdeydiler, bir mezarın başında ağlıyordu... Neden sonra derin bir nefes aldı, susuzluktan çatlayan dudaklarının arasından güçlükle "Öldü mü?" diye fısıldadı. Sorunun cevabını beklerken gözleri kapandı ve her şey yeniden karanlığa gömüldü. Gözlerini tekrar açtığında etraf daha karanlıktı, başında nöbet tutan Mairin'in yorgunluktan düşen başı tehlikeli bir biçimde sallandığını fark etti.. Kızı uyandırmamak için yatağından kendi çabasıyla doğrulmaya çalıştı, kolları kendini taşıyamayacak kadar güçsüzdü yine de biraz daha zorlayınca bardağa ulaşmayı başardı. Susuzluğunun dinmesi ile kendini birazcık daha iyi hisseden Kylianne, odaya göz gezdirdi. Karşısındaki koltuğun kenarına kolunu dayayarak uyuyan Bree ve onun dizine uzanmış yatan Glenna'yı seçti. Şöminenin üzerindeki buhurdanlıkların yandığını görünce Mannis'inde kısa bir zaman önce burada olduğunu anladı. Neden sonra yataktan kalkmak için kıpırdanınca Breannen'ın sesi onu olduğu yere çiviledi "Olduğun yerde kal." İz sürücünün karanlıklar içinden yükselen kılıç kadar keskin sesiyle korkan Kylianne, çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Derin bir nefes aldıktan sonra ise yatağına yaklaşan iz sürücüye "Beni korkudan öldürmeye mi çalışıyorsun Breannen!" diyerek çıkıştı. Adam hiç oralı olmayarak, ellerini teklifsizce Kylianne'in yatağının iki yanına yerleştirdi ve hafifçe kıza doğru eğilip "Bana sormak istediğin bir şey yok mu Kylianne?" diyerek tısladı. Genç kadın başını yana eğerek, bakışlarını kaçırdı "N...ne demek istiyorsun?" Ama Breannen'ın pes etmeye hiç niyeti yoktu, "Ah hadi ama neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun büyücü!" dedi ve yüzündeki korkunç ifade ile devam etti "Ya da o kadar soğukkanlı bir katilsin ki yaptıkların umurunda değildir." Kylianne adamın son sözlerini işitince beyninden vurulmuşa döndü, acıdan kısılmış bir ses tonu ile "Öldü mü?" diye fısıldadı. Buzdan gri bakışlarıyla bir süre büyücüyü süzen İz sürücü soğukça "hayır" dedi ve yatağın üzerinden çekildi. Kylianne, tuttuğu nefesi vererek, bakışlarını kucağında kenetlediği ellerine dikti. Breannen oda da sinirli birkaç adım atarken, diğerlerini uyandırmamak için öfkesini dizginlemeye çalıştığı bir sesle "Tanrı aşkına" dedi "Aklından neler geçiyordu senin? Neredeyse Kale Lordu'nu öldürecektin!" Genç kadın içinde duygu barındırmayan bir ifade ile "amacımda buydu zaten" dedi. Breanen sabrı taşmış bir biçimde, birkaç adımda yatakla arasındaki mesafeyi geçti ve kızın kolunu sertçe tutarak kendisine bakmasını sağladı "Gerçekten Kylianne, istediğin bu mu? Sevdiğin adamı öldürmek mi istiyorsun? Bunun Catriona'yı ya da eski mutlu günleri geri getireceğini mi sanıyorsun?"
Kylianne dehşet içerisinde İz sürücü'yü dinledikten sonra fısıltıyla "Bilmiyorum" dedi ve gözünden damlayan yaşlara aldırmaksızın sordu "O iyi mi?" Büyücünün hiç inkar etmeden duygularını kabul etmesi karşısında derin bir nefes alıp veren Breannen, zonklayan başını elleri ile ovalayarak "Bedeni iyi ama ruh hali için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." dedi. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "Kaleye gelirken Malcolm yolda kendine geldi ve kimseye bu konu hakkında bahsetmem konusunda beni tehdit etti, senin için endişeleniyordu. Tanrı aşkına yaptığın şeyin cezası ölüm Kylianne!" diyerek sözlerine son verdi. Genç kadın umursamaz bir şekilde gözyaşlarını kolunun tersiyle silerken "Ölümden korkmuyorum iz sürücü" dedi ve ekledi "Ama ne hissedeceğimi bilemiyorum. Bir yanım ona yaptıklarının bedelini ödetmek istiyor, diğer yanımsa... Her neyse sonuç olarak hala yaşıyor, önemli olan bu!" Sonra birden aklına gelen fikirle, düşüncelere dalan savaşçıyı kendine getirdi "Bizi nasıl buldun Breannen?"Adam ciddi bir bakışla büyücüyü süzdü "Bizi duymadın değil mi?" dedi. Şimdi şaşırma sırası Kylianne'deydi "Sen neden söz ediyorsun?" Breannen, yatağın kenarında volta atmaya başladı bir yandan da kısık bir sesle "Glenna ve ben sizden haber alamayınca çok endişelendik, Mannis ikimize de sana ulaşmak için iç sesimizi kullanmamızı salık verdi. Ancak sen sanki yok gibiydin..." Kylianne olumlu anlamda başını salladı "Aynı şey benim başıma da geldi, kaleye ilk geldiğimiz gün, sana seslenmiştim ama sen sızdığın için beni duymadın. Belki de yine aynı şey olmuştur." Breannen, düşünmek için olduğu yerde birkaç saniye durdu neden sonra olumsuz anlamda başını salladı "aynı şey değil" dedi "Ben kendimde olmadığım için bana sesini duyuramadın oysa ben sizi bulana kadar Malcolm senin bilincinin yerinde olduğunu söyledi." Adam şimdi şüpheli bakışlarla Kylianne'i süzüyordu, kız iz sürücünün doğru söylediğini biliyordu bu yüzden konuya getirebileceği en mantıklı yaklaşımda bulundu "Açıkçası Breannen son günlerde fazla yorgun hissediyorum, önce Malcolm sonra Duncan... Ayrıca çocukluğumdan bu yana aç olduğum zamanlarda daima odaklanma sorunu yaşarım. O gün kahvaltıdan sonra hiçbir şey yemedim, sebebi bu olabilir." dedi ve soluklandıktan sonra devam etti "Belki de bu konuda Mannis'e danışmalıyız." Breannen, kızı dinlerken bir yandan da söylediklerini kafasında tartıyordu neden sonra Kylianne'e dönerek "Emin değilim Kylianne" dedi "Sanırım Mannis'e güvenmiyorum..." Genç kadın tam ona sebebini soracaktı ki Bree'nin sesi ile konuşmaları yarım kaldı. Genç kadının uyandığını gören mutfak aşçısı bir sevinç nidası patlatınca, Glenna ve Mairin'de uyandılar. Breannen, bir yandan kucaklaşıp bir yandan ağlayan kadınları kendi hallerine bırakmanın doğru olacağını düşünerek, odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orman Büyücüsü
Fantasía3.YY Bilge Druidlerin zamanı, İskoçya... Kylianne'nin hayatı, sevdiği adamın ablasını öldürüşüne tanık olduğu gece tamamen değişti. Artık ne bir evi, ne bir ailesi ne de bir klanı vardı...Kendisine ait olan her şeyi arkasında bırakarak Uğursuz Orma...