KİLDRAEN'DE YENİ BİR SABAH - 11

16.1K 1.2K 46
                                    

Kylianne, göz kapaklarından sızan gün ışığının etkisi ile gözlerini açtı. Birkaç dakika olduğu yerde şaşkınlıkla yatağının kenarından sarkan kırmızı kadife örtüleri, konsolun üzerine konulmuş olan su dolu ibriği ve yanı başında duran boş sandalyeyi izledi, nerde olduğunu anlamaya çalıştı. Neden sonra olanları anımsayama başlayınca, uzandığı yerden hızla doğruldu, endişe içinde örtüleri savurarak yataktan çıktı ve etrafına bakındı.

Büyükçe bir yatak, ahşap bir soyunma paravanı ve bir dolabın olduğu genişçe bir odanın içerisindeydi. Akşamdan kalmış, sönmeye yüz tutmuş şöminenin üzerinde Malcolm'ın mavi-siyah renklerini taşıyan, Mckenzie alameti kanatlı aslanın resmedildiği bir goblen asılıydı. En son anımsadığı şeyse Malcolm'ın yatağından kendisine yönelttiği fırtına rengi bakışlarıydı, yol yorgunluğu ve tedavi büyüsü birleşince halsiz düşmüş olmalıyım, diye düşündü Kylianne.

Endişeyle kapıya doğru yaklaştı, kulağını dayadığı kapıdan birkaç dakika dışarıdan gelen sesleri dinlemeye çalıştı ancak uğuldayan rüzgâr dışında bir ses işitmedi. Usulca kapıyı açınca, kendini iki tane insan azmanı Mckenzie askeri ile yüz yüze buldu. Askerlerden biri onu görür görmez buz gibi bir sesle "Hasta bakıcınız az önce gitti ancak kısa bir süre sonra gelir, Bir isteğiniz varsa bize söyleyebilirsiniz Leydim." Diyerek çıkışını engelledi. "Aşağılık herif!" diye düşündü Kylianne, "Ben onu kurtarmak için dünyanın yolunu geleyim, o beni esir alsın. İşte sen busun Malcolm Mckenzie!" Askerlerin soğuk tavrı Kylianne üzmüştü, sonuçta o kimseye kötülük etmemişti, onlar kendi insanlarıydı, yine de lordlarına sadık kalmak zorundalar diye kendi kendini teselli etti. "Hayır, herhangi bir şeye ihtiyacım yok, dinleneceğim, bakıcı kadına da gelmemesini söyleyin yalnız kalmak istiyorum!" dedikten sonra hışımla kapıyı askerlerin yüzüne çarptı.

Ovuşturmaya başladığı ellerini geceliğinin önünde birleştirdi, panik olmamaya çalışıyordu ama bir odaya hapsedilmişken bu pek kolay olmuyordu. Hayır, hayır Kylianne, diye düşündü, sakin olman gerekiyor. Şimdi buradan nasıl çıkabileceğini düşün. Gözleri yeniden kapıya gitti, bir leydiye yakışmayacak türde bir küfür savurdu "Lanet olsun sana Malcolm Mckenzie! Katırlar tepsin seni!" dedi. Odanın tek çıkışı vardı ve onunda önünde çam yarması iki asker nöbet tutuyordu.

Elleri ile vücudunu sararak, odanın tek camına doğru ilerledi, pencerenin önünde devasa bir meşe ağacı kök salmıştı ileride ise deniz görünüyordu. Derin bir nefes aldı, manzaraya bakarak Kildraen'in kuzey kulelerinden birine hapsedildiğini anlayabiliyordu. Muhtemelen üçüncü küçük kuledeyim, diye düşündü. Diğer iki kuzey kulesinden biri Mannis'e diğer ise Malcolm'a aitti ve oldukça yüksektiler, oysa bu kule zemine daha yakın, diye düşündü.

Gözleri ile dalgalı denizi tararken, "Breannen nerede acaba?" diye düşünmekten kendini alamadı. Sonuçta kendisine sadakat yemini etmişti, onu koruması gerekmez miydi? "Sana da lanet olsun Breannen Mckinnon!" derken bir an Malcolm'ın her şeyi öğrenip ona zarar vermiş olabileceği aklına gelince, Kylianne endişe içerisinde iç sesi ile Breannen'a seslendi. Ancak cevap olarak koca bir sessizlik dışında hiçbir şey elde edemedi. Panik olmamalıyım diye düşündü, sonuçta gün yeni doğuyordu ve Breannen uyuyor olabilirdi. Bu defa konsantre olmaya çalışarak öngörüsü ile onun nerede olduğunu araştırmaya çalıştı, ancak guruldayan midesi buna engel oldu. "Tanrım" diye inledi Kylianne, en son kaleye girmeden önce yemek yemişti, bu kadar açken yoğunlaşması imkânsızdı. Breannen'ını bu işe o bulaştırmıştı, Malcom ona bir zarar verirse Kylianne kendini asla affetmezdi.

Üzüntü içinde tırnaklarını kemirirken, meşe ağacının tepesindeki figürü fark etti. Bir yandan pencereyi açmaya çalışırken diğer yandan neşe içerisinde "Atmaca!" diye bağırdı. Gerçekten de ağacın yüksek dalına tüneyen hayvan gün doğumunda çok heybetli görünüyordu, Kylianne'in pencereyi açtığını görünce geniş kanatlarını açarak pencere pervazına kondu. Kız hayvanın gagasının altındaki tüyleri okşayınca, memnuniyetini belirten bir guruldama sesi çıkardı. Bu durum Kylianne'nin kıkırdamasına neden oldu "Demek beni takip etmeye karar verdin eski dostum" derken gözlerinin ıslanmasına engel olamadı. Kim bilir Karaağaç ormanındaki kulübesi nasıldı? Güneş ağaçların üzerinden doğmuş muydu? Karla kaplanan ağaçlar, gümüş bir şamdan gibi parlıyor muydu? Hayvanın tüylerini okşamaya devam ederken, yuvasını düşünmekten kendini alamadı. Buraya gelirken köpeği Glap'i ormana bırakmak zorunda kalmıştı, hayvan kendisinden ayrılmamak için çok direnmişti, Chiron'dan ayrılmak ise başlı başına bir işkence olmuştu. Asil at, sahibesini bırakmak istememiş, kendisini bağlamaya çalışan adamları tekmeleye çalışmış ve kızın arkasından acı acı kişneyip durmuştu. Gözlerini kapayarak "Peki ya Argus?" diye düşündü Kylianne. Şimdi kim ihtiyar ormancının mezarına sahip çıkacaktı? Kim mezarındaki gereksiz otları temizleyecek ve onunla konuşacaktı? Ya mezar kaybolup giderse? Diye düşündü. Gözünden akan bir damla yaşa engel olamadı Kylianne "Tanrım!" diye inledi "Ne işim var benim burada..."

Orman BüyücüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin