Kylianne, titreyerek döndüğünde karşında dağ gibi dikilen Bree'yle göz göze geldi. Bu kadın hala anımsadığı kadar iri yarıydı, koyu kahve saçları sıkı bir örgü ile başının etrafına toplanmıştı, bir eli belindeydi ve diğer elinde ise kendisine salladığı bir kepçe tutuyordu. Kylianne tuttuğu nefesini geri verdi, sanki içindeki tüm enerji boşalmış gibiydi, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu olsa gerekti! Yine de kadının saçları arasındaki gümüşi ışıklar saçan beyaz saçları seçince üzülmeden edemedi, annesi yerine koyduğu kadını görmeyeli neredeyse on yıl oluyordu. Gözlerinin dolmaması için hızla gözlerini kırpıştırdı ve tatlı olmasını umduğu bir sesle "Br... Bree nasılsın?" dedi.
Ancak Kylianne'nin sözleri kadın üzerinde istediği etkiyi bırakmamış olacak ki, kadın usulca ona doğru eğilirken tehlikeli bir ses tonu ile "Hiç iyi değilim Küçükhanım" dedi ve ekledi " Ve görüyorum ki tam on yıldır beklediğim dağ çileklerimde yanında değil." Kylianne, kadının tümüyle keçileri kaçırıp kaçırmadığını düşünürken verebilecek uygun bir yanıt bulmaya çalıştı.
- "Eee ben...hımm..."
Bree kendini beğenmiş bir tavırla onun yerinde konuştu "Evet, bende öyle düşünmüştüm." Şimdi kızın sırılsıklam olmuş eteklerini ve soğuktan kızaran ellerini süzüyordu. Bir an topukları üzerinde dönerek, ocağın başına doğru ilerledi ve başının üzerinden seslendi;
- Önce karnını doyur daha sonra Mairin ile yiyecek deposundan elma getirirsiniz, akşama turta yapacağız.
Kylianne önce yanlış anladığını düşündü, "Nasıl yani bende mi yemeğe yardım edeceğim?" Boş yüz ifadesi ile kendine bakan kıza, hınzırca gülümseyerek cevap verdi tecrübeli aşçı " Yoksa kaçak büyücü için askerlere haber vermemi mi istersin?" Kylianne duyması gerekeni işitmişti, ikinci ihtara gerek kalmadan derhal üzerindeki kapüşonu çıkarıp ocağın kenarına astı, kollarını kıvırdı ve beyaz bir önlüğü üzerine geçirdi, Bree ile şaka olmazdı.
Mutfaktaki kadınlar, malzemelerin getirildiği dış kapıdan yabancı biri girince çok şaşırmışlardı ama büyücünün, korku ile baş aşçının emirlerini yerine getirdiğini görünce kendi aralarında kıkırdamaya başladılar. Bree'de içeri yabancı birinin girdiğini fark edince öfkelenerek hızla kapüşonlu yabancının yanına seğirtmişti ancak yabancıya yaklaştıkça onun aslında tanıdık bir siluete sahip olduğunu görmüş, kalbi çarpmaya başlamıştı. Bree kocasını genç yaşta bir savaşta yitirmişti daha sonra ise evlenmek istememişti bu yüzden çocuğu yoktu. Geçimini sağlamak için mutfakta çırak olarak başladığında Kylianne'den bile küçüktü zamanla kalfa da sonra usta olmuş en sonunda da Lord Artair'in ataması ile mutfak aşçısı görevini devralmıştı. Kylianne ve Catriona Kildraen'e geldiklerinde hala bu göreve devam ediyordu. Lord Artair bir yolculuk sonrasında yanında bu iki küçük kızı getirmiş, Catriona'yı ilerdeki kale hanımı olarak, Kale'de düzenden sorumlu Edith'in yanına verirken, küçük Kylianne'i kendisine emanet etmişti. Aslında Kylianne'in ait olduğu yer, yetenekleri göz önüne alındığında, şifahane iken Lord onu mutfaklara göndermekle gözündeki değerini belirtmiş oluyordu. Hal buyken Bree yeşil büyücü gözleri, kızıl saçları ile inanılmaz sevimli bulduğu bu ufaklığı kimseye ezdirmemeye yemin etmişti ve o günden sonra Kylianne'e kendi evini açmıştı.
Eski tahta masanın kenarında süte batırdığı ekmekleri iştahla yiyen genç kadını sevgiyle izledi, "ne kadar da büyümüş ve beklendiği şekilde çok güzel bir kadın olmuş" diye düşündü. Kızıl saçları kalın dalgalar halinde vahşi bir düzende incecik beline iniyor, süt beyazı teni yıkanmaktan rengi solmuş elbisesinin altında bile gümüşi bir ışıltı yayıyordu yine de işte Kylianne yemek yerken aynı Kylianne'di.
Ablası Catriona'da güzel bir kızdı "ancak Kylianne de olan ışıltıya sahip değildi" diye düşündü Bree. Catriona, bir gün bu kaleye leydi olacağını biliyordu ne kadar samimi davransa da çalışanlarla arasında hep bir mesafe vardı. Kylianne'in aksine asla Bree'nin evine yerleşmek istememiş, kaledeki odalardan birinde kalmayı yeğlemişti. Oysa Kylianne içten gelen gülümsemesi, neşeli tavırları ile daima onlardan biri olmuştu.
Bree, oturduğu sandalyeden kalkıp yemek yediği kabı yıkayan Kylianne'i izlemeye devam etti. "Eğer o gün onu dağ çileği toplamaya göndermeseydim..." diye düşündü belki milyonuncu kez. Lord Kenneth'ın ölümünün üzerinden 5 ay geçmişti, yazın son günleriydi, genç lordun ölümü tüm klanı derin bir üzüntüye boğmuş ancak bu durumdan en çok Catriona etkilenmişti. Genç leydi, nişanlısının ölüm haberini aldıktan sonra haftalarca ağlamış, yanına Kylianne' i bile almak istememişti. Zavallı kız günlerce ablasının kapısı önünde sabahlamıştı ancak durumun vahameti daha sonra anlaşılmıştı, Catriona'nın davranışları artık normal biri gibi değildi. Olmadık yerde gülüyor, durup dururken ağlıyor ve kendine söylenenleri işitmiyordu. Ablasının bu hali Kylianne'i fazlasıyla üzüyor, Bree bazı geceler onun yatağında ağladığını duyabiliyordu.
Derin bir iç çekti tecrübeli aşçı, o günler gerçekten karanlık zamanlardı, diye düşündü. Lord Kenneth'ın ölümünden sonra Lord Malcolm'da ortadan kaybolmuştu, Lord Artair her yerde oğlunu aratıyordu, pek çok kişi onun ağabeyinin ölümünden sorumlu olabileceğini düşünüyordu, ne de olsa sıradaki ikinci varis oydu. Ancak Bree hiçbir zaman bu dedikodulara itibar etmemişti, Malcolm'ı da çocukluğundan tanırdı, genç lordun taht ihtirası hiçbir zaman olmamıştı. Aylar sonra ortaya çıktığında, Lord Artair onu bir daha ortadan kaybolmasına izin vermemek için alelacele Gelecek Kildraen Varisi olarak ilan etmiş ve abisinin yerine Catriona ile evlenmesini buyurmuştu. Aslında herkes bu emri anlamsız bulmuştu, nihayetinde tüm halk Lord Kenneth ile Catriona arasında bir evlilik sözleşmesi olduğunu biliyordu ancak bu sözleşmenin dışında onlar birbirine fazlasıyla âşık iki gençti. Nitekim bu duruma Catriona'dan daha çok Malcolm itiraz etmiş, babasına ağabeyinin sevdiği kadınla asla evlenmeyeceğini beyan etmişti. Fakat bu durum Lord Artair'in nişan hazırlıklarını hızlandırması dışında hiçbir işe yaramamıştı.
Tüm bunlar olup biterken sevgili Kylianne günden güne içine kapanmaya başlamış, neşeli sesi artık işitilmez olmuştu. Oysa mutfaktaki çalışanlar onun şen kahkahalarına, yaptığı yaramazlıklara fazlasıyla alışkınlardı. Bree, Kylianne'in Lord Malcolm'a olan ilgisini elbette çok önce fark etmişti ancak üzerinde fazla durmamıştı, sonuçta Kylianne genç bir kızdı ve Lord Malcolm'da genç kızların rüyalarını süsleyen yakışıklı bir adamdı. Ona bir hayranlık beslemesi normal karşılanabilirdi fakat Malcolm'ın evlilik ilanından sonra durumun düşündüğünden ciddi olduğu anlamıştı. Kylianne, konu hakkında tek bir olumsuz söz etmese de, nişan duyurulduktan sonra Bree onun uzun süredir kolunda taşıdığı bilekliği çıkardığını fark etmişti.
Kylianne şimdi soğuk suda üşüyen ellerini bir bez parçasına kurulamış, ocağın önünde ısınmasını bekliyordu. Bree, alevlerin saçlarında ışıltılarla dans ettiği bu kıza bir kez daha anne şefkati ile baktı, "eğer o gün onu kahrolasıca çilekleri toplamaya göndermeseydim, Lord Malcolm'ın ablasını öldürüşüne tanıklık etmeyecekti ve asla evini terk etmeyecekti." Diye düşündü. Sonra kaşlarını çatarak kıza doğru yürümeye başladı, onun kendisine yaklaştığını fark eden Kylianne yavaşça ayağa kalktı. Kızın önüne gelince durdu Bree, bazıları Lord Malcolm'a âşık olduğu için Catriona'yı onun öldürdüğünü, Malcolm'ı lanetlediğini ve Lapis Lazurit taşını da alarak kayıplara karıştığını söylüyordu. Ancak Bree onun böyle bir şey yapmayacağından emindi, onu kendisi yetiştirmişti ve her şeyden önce Kylianne sevdiklerine asla zarar vermezdi.
Kendisini uzun uzun izleyen aşçıya karşı yaramazlık yaparken yakalanan bir çocuğun ifadesi ile baktı Kylianne, yemek yerken bile kendisini izlediğini biliyordu, o kontrolü asla kaybetmezdi. Bree böyleydi kendisine kızar ancak başkalarına asla ezdirmezdi işte bu yüzden onu ölen annesinin yerine koyabilmişti. Kadından azar işitmeyi beklerken bir anda kendisini onun kollarında bulunca, gözyaşlarını bıraktı ve özlediği annesine sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orman Büyücüsü
Fantasy3.YY Bilge Druidlerin zamanı, İskoçya... Kylianne'nin hayatı, sevdiği adamın ablasını öldürüşüne tanık olduğu gece tamamen değişti. Artık ne bir evi, ne bir ailesi ne de bir klanı vardı...Kendisine ait olan her şeyi arkasında bırakarak Uğursuz Orma...