8.Kırık aynalar ve Maskeler

641 40 125
                                    

2023 senesi, Yunanistan toprakları-Atina

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2023 senesi, Yunanistan toprakları-Atina.

[Helen'in ağzından, ]

Zaman akıp gidiyor, bende beraberinde. Ölümün varlığından koparılan ninni beni derin ve sonsuz bir uykuya çağırıyor. Ellerim arasında ki kırmızı tüy,ölümün dipsiz yolculuğunu açan bir anahtar.

Ölüm her zaman bir nefesim kadar yakınımda, toprak bedenime ev sahipliği yapacak kadar cürretkar. Yıllar boyunca hedef seçilen varlığım, beni zifiri bir karanlığa yutmak üzere bir canavar.

Kocaman evrende sığmayan tek beden benimdi. Dudaklarımdan çıkan nefes,bana sunulmaması gereken bir haktı. Çaresizlik, uzun zamandır yüreğime oturmuş bi duygu sarmalı. İşgal altındayım,uzun zamandır savaş içerisinde ki ruhum yorgundu,çok yorgundum.

Bir karmaşaya sebebiyet veren o gün, derin bir sessizliğe boğmuştu,Yunanistanı. Gerçeklerin soğukluğu kaç tane bedene çarpmıştı bilmiyordum fakat ismi geçen her insan, korkunun acı soğukluğu karşısında donmuştu.

Ellerim arasından alınan kırmızı tüyü okuyan ela gözlü çocuktu. Maviliklerime öyle bakmıştı ki; "Seni yaşatacağım, ben olduğum sürece karşımda kim olursa olsun seni almalarına izin vermeyeceğim." Bakışlar, bazı bakışlar konuşabilir miydi? Konuşturmuştu,yüzbaşı. Bir kaç gün ardından bir haber ulaşmıştı.

Binbaşı Bozkurt, beni koruması adına kaç tane askeri birliği Yunanistan'ın sınırlarından aştırmıştı bilmiyordum fakat beni kaybetmemek adına onlarca asker kol geziyordu evin etrafında. Odalarda ki planlar kulaklarımı tırmalıyordu. Komutan Pedro'yu saran korku, her yeri kaplamıştı. Yunan askerleri evin her tarafındaydı.

Bahçeye adımladı ayaklarım. Yüzbaşı boz ve Pedro görüş açıma çoktan girmişti. Odağımın dikkatini çeken esmer beden, gün ışığı ona yansıyordu. Gözlerim kamaşıyordu,kapanıyordu maviliklerim. Zorlukla açtım, adımlarımı seri tuttum. Çimenleri süpüren, siyah elbisenin sesiyle ikisinin bakışları üzerime düştü.

Tek fark ela gözler hep üzerimdeymiş gibiydi ya da ben öyle sandım. İkisinin arasında kalan bir sandalyeye oturdum. Rüzgar, saçlarıma inattı. Oradan oraya savruluyordu, kulaklarımın arkasına sıkıştırdım, saç tutamlarımı. Benim gelmem sessizliğe boğmuştu ortamı. Sessizliği bozan Pedroydu.

"Uyku ilacını almadın mı güzelim? Dünden beri uyumuyorsun. Yorgun düşecek narin bedenin." Dedi.

Sanki o bedene açtığı yaraların izleri sızlamıyormuş gibi. O gün yaşanan olayların faturası bedenimde bir arbede yaşatmıştı. Kollarımda söndürülen kibrit çöpleri tenimi hâlâ yakıyordu. Ayaklarımın altında ki cam çiziklerine dolanan çimenler yaraya basılan tuz gibiydi. Sağ bileğimin ortama çıkışı beni cam kırıkları üzerinde bir yolda yürütecek kadar dönmüştü gözü. Bedenimde açılan yaraların izleri, beyaz tenimi kirletmişti.

Karmen Denizi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin