13.Oyunbozan

401 31 228
                                    

2023 senesi, Türkiye toprakları-Tekirdağ.

Yorum atmayı ve vote kullanmayı unutmayınız💖

[Helen'in ağzından]
Ruhumuzu saran esaretin soğukluğu bir kış ayının ayazından daha soğuk olur. Kış aylarını severdim, soğukluk beni kendime getirirdi. Kışları soğuk olurdu lakin benim ellerim hep sıcak kalırdı.

Ruhum, sıcacıktı. Beni ısıtan bir evim vardı, kollarıyla beni sıcak tutan bir babam, saçlarımı okşayan bir annem, beni koruyan bir ablaya sahiptim. Ruhumu her daim sevgiyle ısıtan bir ailem vardı.

Aynı çatı altında mutlu bir yaşama sahiplik yapan bir evimiz vardı. Kalplerimiz her daim soğuk kış aylarında sıcak kalmayı başarırdı.

Lakin o sıcaklık artık onlarla beraberinde beni terk etmişti. Hayatım soğuk bir kış ayazında üşüyordu, beni kollarıyla saracak ne bir babam kalmıştı ne de şefkatli elleriyle saçlarımı seven annem, beni korumak için kol kanat geren bir ablamda yoktu.

Ruhum artık üşüyordu, kış ayları hep böyle mi soğuktu? Kalpler kar mı tutmuştu? Neden herkesin kalpleri buz tuttuğu gibi sözleri de yüreğimi soğuk ayazlara beni mahkum bırakmıştı?

Yıllar geçse de değişmeyen şey özgürlüğümün bir prangaya bağlı oluşuydu. Adaletsizliğin kol gezdiği toprakları terk etmiştim çoktan. Fakat hayatımın kısır döngüsü beni esaretin acımasız ve soğuk kolları arasında ev sahipliği yapmaktan alıkoymuyordu.

Kapalı kapılarınn olduğu odalara layık görülen bedenime bir kilit daha vurulmuştu. Özgürlük sadece bana reva görülüyordu.

İnanç denilen o duygu bana bahşedilmiyordu. Kimsesizliğimin acımasız tarafı buydu. Başka bir milletten oluşum beni saniyeler içinde bir haine dönüştürmüştü.

Kanlı oyunda kurban edilen yeniden ben olmuştum. Kartlar dağıtılmıştı, oyun oynanmıştı. İpleri elime aldığımı sanarken o ipte kurban edilen yeniden bendim. Kral Albatros'un hamlesi, benim üzerime oynadığı bir kumardı.

Oysa ki üzerimden oynanan kumarların haddi hesabı olmazken,yeniden seçilmiş kişi olmak beni çokta şaşırtmıyordu.

Alışmıştım, hainlik denilen elbise benim derime işlenmişti. Yeniden bir odaya hapsedilmiştim. Bir esaret bitmiş, yeni esaretin kapıları bana Türkiye sularında açılmıştı.

Üzerime atılan iftiralar ardından Lodos timinden hiçbiri benimle irtibata geçmemişti. Yok sayılmıştım, dinlenmemiştim. Ağzımdan çıkan her bir söz yalan kabul edilmişti. Kendimi savunup,açıklamama bile izin verilmemişti.

Onların adalet terazisi bir bana hor görülmüştü. Oysa ki bir mahkeme salonunda bir katilin bile kendini açıklaması adına söz hakkı veriliyordu.

Ben bir katil değildim,bir hain, bir işbirlikçi değildim. Ben sadece seçilen bir kurbandım,yapılan bu kirli oyunun üzerine yıkılan kurbandan ötesi değildim. Uzun zamandır onları görmüyordum.

Neler olduğundan bir haber bir şekilde bana biçilen cezayı bekliyen bir mahkumdan halliceydim. Bu süreçte benimle iletişim kuran, yemek getiren, ihtiyaçlarımı karşılayan Teğmen Muştafya vardı. İsmi tam olarak böyle olmasa da dilim buna dönüyordu.

Kapının kilidi döndü. Balkonda sandalyeye yaslı bir şekilde karşımda eğitim gören askerleri izliyordum. Ses ile kafamı kapıya doğru yönlendirdim. Muştafya görüş açıma girdi. Geniş omuzlara sahipti, geniş bir sırtı vardı. Kumral saçları gözlerinin önüne düşüyordu. Yüzünü gördüğüm ilk askerdi. Oldukça uzun boylu bir çocuktu. Sert bakan kahverengi gözlere sahipti. İlk zamanlar sadece "evet" ve "hayır" demeyi biliyor sanıyordum fakat sonrasından onu açmayı başarmıştım.

Karmen Denizi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin