✨ 1

13.4K 564 181
                                    

Keyiflice okuyun la

Yorumlarınızı bekliyorum

📍

1982

Ilık esen rüzgarın vücudunu usul usul okşadığını hissedebiliyordu genç oğlan, terlemiş, susamıştı. Elindeki çapayı yere atıp soluklandı ve annesine seslendi. "Ana bir su ver hele dilim kurudu." Bugün diğer günlere nazaran daha az sıcaktı.

Kışa doğru gidiyordu mevsim.

"Geldim oğul geldim." Kadın çabucak tasıyla su testisini alıp oğlunun yanına koştu deyimi yerindeyse. Evin tek oğlu olan genç her işte tek başına koşturmak zorundaydı, hem tarlaya bakıyor hem yemek yapıyor hem de haftanın üç günü temizliğe gittikleri konağı temizliyordu.

Çünkü o ,babasının gurur duyabileceği bir erkek değildi, doğduğu andan itibaren lanetli atfedilmiş bir daha da babasının merhametine şahit olamamıştı. "Oh ana bir rahatladım vallahi! Şu tarla da bitse de hepten kurtulsak bittim kurudum."

"Ah yavrum heba oldun buralarda amma ne edek? Senden başka edecek yok, ben belimden eğilip de yapamıyom. Ee ablan da hayvanlara bakıyo, sana da bu kaldı ne edek.." oğlan derin bir nefes aldı. Yüzünde bu sabah çıkan yeni sivilcesi acıyordu.

171 boyunda 68 kilo olan kavruk tenli oğlan terini sildi, çektiği çile tarlalarda çizik çizik olan kollarından belli oluyordu. "Bı şeycik olmaz anam benim, haydin sen geç kenara ben kazayım şurayı da." Of bile demeden işine döndü Ramazan, yarın da konağa gideceklerdi mecburen, ceplerine para giren tek iş buydu.

Ramazan çift cinsiyetli olduğundan hiçbir adam ona iş vermiyordu, kadınlar kocalarının yanında öyle birinin çalışmasını istemiyordu.

"Ablam yapar inşallah bu akşam ki yemeği." Bazen ablası da yoruluyordu ve işte o zaman yemekler de Ramazan'a kalıyordu. Çok bunalmıştı bu durumdan fakat elden de bir şey gelmiyordu, ellerinde avuçlarından ölmeyecek kadar vardı, daha fazlası yoktu.

"E evde bıraktık ya oğlum onu evde, bu akşam yapmıştır yemeği sen hiç düşünme bunları." Başını salladı oğlan, yarım saat kadar daha çalıştı sıkı bir şekilde. Dört ay kadar sonra 26 yaşına girecekti fakat bir kez olsun ne gününü hatırlayıp kendi kendine kutlamıştı ne de iyi ki doğdun diyen olmuştu ona. Bir garip başı ve gönül yarası vardı içinde büyüttüğü, daha da bir şeyi yoktu.

Körpecik aşkını kabullendiğinde sadece 16 yaşındaydı. Kendisinden 5 yaş büyük adamı öyle büyük ve masum bir aşkla seviyordu ki bir kaç yıl içinde yedi düvel duymuştu oğlanın kara sevdasını. Ramazan 19 yaşına girerken adam askerden gelmiş, köyün en güzel kızıyla üç gün üç gece eğlenerek evlenmişti.

Hatırlıyordu Ramazan, ne çok ağladığını... Sevdiği o ağa oğlunun bir başka kadına ne büyük aşkla bağlı olduğunu uzaktan seyretmişti genç oğlan. Fakat kader ya içine gömdüğü o büyük acı ağanın oğlunun da yakasına yapışmış, adam sevdiği kadını iki sene evvel doğumda kaybetmişti.

İşte o zaman Ramazan da o büyük gerçeği kabullendi; ölü bir kadınla aşkta savaşamazdı, o, hükmen mağluptu. Kaderine boyun eğip ölmeyi beklemekten başka çaresi yoktu.

Aklından bir an bile çıkmayan adamla bir kez daha soluklandı oğlan, düşüncelerini dağıtmak adına silkelendi. Herkes bilse görse de dalga geçmekten ileriye giden olmamıştı bugüne dek, sevdiği adam, Kandemir ağa milletin çenesini kapatmış, böyle bir şeyin sözünü bile duymak istemiyorum diyerek susturmuştu herkesi.

Şimdi onların evine haftada üç gün temizliğe gidiyor, kimseyle göz göze gelmeden işini bitirip adam gelmeden ayrılıyordu konaktan.

Utanıyordu.

Sonunda işleri biterken tarlanın yanında duran çeşmeden testiyi doldurdu Ramazan, annesi nereye gideceğini bildiğinden ses etmedi oğluna. Genç adam annesini eve uğurlarken mezarlığa yöneldi. Biraz ıssız, ürkütücü görünse de çiçeklerin solmasını istemiyordu. Dikerken çok ağlamıştı, büyütürken çok özenli davranmalıydı.

Her geçtiği mezara selam veriyordu genç adam, hicbirini es geçmeden bazen bazı soyadlara veya ölüm ya da doğum tarihlerine yeniden bakıyordu. Kendince her akşam ki eğlencesi buydu, sabaha yakın sevdiği adam karısının mezarına gelecek, onu ne kadar sevdiğini söyleyecekti.

Mezar, güzel görünmeliydi.

"Elzem... Nasılsın? Bu sabah kocan ne anlattı sana? Kesin yine ağlamıştı o ağlak bebek." Mezarın başına gelmiş, konuşa konuşa hem çiçeklerle ilgileniyor hem de onları suluyordu. Tozlanan mezarın çevresini hırkasıyla sildi, yarın sabah buraya sevdiği adam oturacaktı.

"Bak görüyor musun ne kadar aşık sana! Bir de çeşme başında sevmiyor beni diye üzülürdün." Asıl hiç sevilmeyen kendisiyken nazlanan hep Elzem olmuştu. İstediğini de almayı başarmış, adamın biricik aşkı oluvermişti. "Artık senden başkasını gözü görmüyor... Bir daha kimseyi seni sevdiği gibi sevmeyecek."

Ramazan'ın içindeki duygular coşarken ağlamamak için başını gökyüzüne çevirdi. "Onun o çatık kaşları bir seni görünce yumuşardı, onu niye ebedi bir yalnızlığın ortasında bıraktın?" Gözleri doluyordu artık.

"Neyse ben bir hafta yokum, adet olacam da şimdi günah gelemem. Sen kendine iyi bak tamam mı? Bebeğinle cennettesin ya hani, onun da rüyasına gir olur mu? Sizi bir kez bile olsun görsün." Elleri titrerken toprak kalıntılarını pantolonuna sildi, işi bitmiş sayılırdı.

Son kez mezara baktı oğlan, Elzem'in güzel yüzü ve gelinlikli haline bakan sevdiği adamın yüzü geldi aklına. Gözlerini yumup arkasına döndü ve yürümeye başladı, ayaklarının altı acısa da umursamadı. Onun en çok kalbi acıyorken ayaklarının altı çok da önemli değildi.

Eve gidene dek her geçtiği evin önündeki yaşlılara selam verdi, kimiyle az buz konuştu ve hava karadığında sonunda evindeydi. Kapının pervazında onu bekleyen ablasına baktı.

"Ramazan... Beni istemeye geleceklermiş."

"Aa ciddi misin sen? Kim gelecekmiş."

"Kandemir... Kandemir ağalar gelecekmiş."

📍

Abi bunu atmazsam ömür boyu yazmam o nedenle attım vallahi

Neyse ilk bölüm nasıldı sizce?

Konusu biraz farklı

Başta Ramazan'ın acıklı aşkına çok üzülecegiz fakat sonra kandemir bizi çok mutlu edecek meraklanmayın

Celal Mahir minvalinde aşk düşünüyorum

Sizi seviyorum ♥️🌼

Ölünün YasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin