Pazar günü, Seungmin'in evinde toplanan arkadaşları mutfağın bir köşesinde iken Felix öfkeyle bağırdı. "Ya Seungmin pankek için başımın etini yiyip nasıl un almazsın ya! Yürü git un al!"
Seungmin oflayarak kollarını göğsünde birleştirdi, arkadaşları da spor kıyafetleri ile olsa da o siyah pijama takımı ile duruyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi ve "Aklımdan çıkmış Felix," demişti. "Ayrıca bana malzemeleri söylemedin."
"Kusura bakma canım, pankekin de malzemelerini bilirsin sandım." Hyunjin sandalye çekmiş, elma kemirirken Changbin de yanında getirdiği ifadeyi okuyor, altını çizip duruyordu. Chan'dan sonra ekipteki en işkolik kişi olabilirdi.
Felix iç çekti. "Seungmin. Git. Un. Al! Kaldım böyle gerizekalı!"
Hyunjin güldü dalga geçerek. "Yirmi katta inmezsin ya."
"Gitsin kapı komşusundan falan alsın, hadi, hadi!"
"Minho'nun bana hiç vereceğini sanmıyorum ama olsun," deyip elinde bir bardak ile çıkan Seungmin terliklerini giyip ayaklarını sürüye sürüye karşı evin kapısına kadar ulaşmış ve zile basmıştı.
"Pazar pazar açmaz da," diye söylenmişti ki bu sözlerinin aksini kanıtlamak istercesine aniden kapı açılmış ve Minho bir eli kapıda bir eli pervazda ona bakmıştı. Gördüğü kişi ile kaşlarını kaldırdı. "Günaydın komşucuğum, pazar pazar deli mi dürttü seni kapımdasın?"
Seungmin sırıtarak ona baktı. "Uyumuyormuşsun işte." Bardağı salladı. "Komşucuğum bana un verir misin? Hayati tehlikem var da... Çok rica ediyorum kibar bir beyefendi olarak?"
"Beyfendiymiş," diyerek hafifçe güldü Minho ve bir bardağa bir de karşısındaki adama baktı. "Ne yapsam, vermesem mi, bilemedim."
"Yirmi dört kat aşağı inemem, hadi, bugün sen bana yarın ben sana."
"Sanki senden bana çok hayır geliyor da," diyen Minho onun elinden bardağı almış ve üç parmağı ile Seungmin'i alnından itmişti. O, içeri girdiğinde Seungmin arkasından tutamadığı gülüşü ile ellerini pijamasının cebine yerleştirdi.
Gece sıcaktan açtığı birkaç düğmesinin fazla açık olduğunu fark edip ikisini kapatmış, saniyeler sonra da elinde un dolu bardak ile Minho gözükmüştü. "Al bakalım."
Felix'in bağırışını çekmeyecek olan Seungmin "Sen bir tanesin," dedi ve bardağı aldı. "Teşekkürler, pazar pazar iyi dinlen komşucuğum."
Arkasını dönüp evine yürümeye başladığında arkasından bakan Minho "Salak ya," diye söylenerek hafifçe dudağını kıvırmış ve içeri girmişti. İkisinin de kapısı eş zamanlı kapanırken Seungmin elindeki bardağı tezgaha bıraktı.
"Al."
Felix bardağa baktı. Kaşlarını kaldırdı. "Bu ne?"
Seungmin kaşlarını çattı. "Un?"
"Niye burada bir bardak var? Seungmin beni çıldırtma, bir bardak ne, hayvan gibi herifleriz burada!"
"Haklı," dedi dosya okuyan Changbin. Hyunjin elma çöpünü atıp "Yarısını zaten Changbin yiyor," deyince Changbin tarafından kafasına kalem yemiş sonra da tıpış tıpış kalemi ona geri götürmüştü.
Seungmin pişmanlıkla iç çekti, pazar pazar kaşınıp onları çağırmak hataydı, kesinlikle.
"Git un al, of!"
"Yemin ediyorum binadan atılacağım, bağırma!" Tekrar bardakla geri dönüp Minho'nun kapısını çaldığında kapı bu sefer daha çabuk açıldı. Minho iç çekti. "Ne var?"