"Büyükanne!" Sunoo daha bahçe kapısından girmeden gördüğü büyükannesi ile kocaman gülümseyip kollarını açarak yaşlı omegaya doğru koşmaya başladı. okullar açıldığından beri doğru düzgün görüşememişti ne büyükannesi ile ne de büyükbabasıyla. haliyle sunoo onları fazlasıyla özlüyordu.
bayan yang torununu gördüğü gibi yavaşça yere çömelmiş ve o da kollarını açarak üstüne resmen atlayan torununa sıkıca sarılmıştı. burnunu kendisi gibi bir omega olan küçük çocuğun boynuna bastırmış ve henüz fazla yoğun olmayan portakal çiçeği kokusunu içine çekmişti.
Jeongin ise kendisine ve küçük omegasına ait olan bavullarını taksiden indirip sürüye sürüye onlara doğru geliyordu. annesini ve oğlunu bu şekilde sevgi dolu halleriyle görmek yüzünde büyük bir gülümsemenin oluşmasına neden olmuştu. en azından bir omega olmasına rağmen aile içinde sevgi ile karşılanması bir nebze olsun içini rahatlatıyordu.
aslında sunoo şu anlık ailenin tek küçük çocuğu, hâliyle de yaşlı olanların tek torunuydu. bu nedenle bütün aile uzun zaman sonra yeni bir küçüğün aralarına katılması ile onu el üstünde tutuyor ve omega olmasını bile sorun etmeyerek bağırlarına basıyorlardı. bu nedenle oğlu adına içi rahattı Jeongin'in. şayet kendisine bir şey olursa gözü arkada kalmadan ailesine emanet edebilirdi minik bebeğini.
"ay, oğlum hoş geldiniz." yaşlı kadın sonunda torunundan ayrılabildiğinde ayağa kalkmış ve bu sefer de elinde bavullar ile duran oğluna sıkıca sarılmıştı. onun da özlediği nergis kokusunu içine çektikten sonra ayrılabilmişti anca.
"geleceğinizi hiç haber vermediniz oğluşum. bir şeyler hazırlardım sizin için." yaşlı kadın sevecen ve heyecanlı bir şekilde konuştuğunda jeongin de gülümsemesine karşılık vererek kafasını iki yana salladı.
"zaten sen yorma kendini diye haber vermeden geldik anne. hem sunoo'nun okulu da tatile girince burada geçirelim bari diye düşündük. değil mi sunoo?" jeongin son cümlesini söylerken oğluna dönmüş ve saçlarını karıştırmıştı. sunoo da büyükannesinin eteklerine tutunmuş sevimlice gülüp kafasını sallıyordu.
"ay, ne iyi ettiniz o zaman gelerek!" bayan yang torununun küçük bavulunu alarak oğlunun yükünü hafifletmiş ve içeri girmek üzere adımlamıştı ki fark ettiği bir şeyle olduğu yerde durdu.
"Chan oğlum nerede hani? gelmedi mi?" diye sordu Jeongin'in arkasına doğru bakarken. sanki bir anda oradan çıkıverecekmiş gibi.
Jeongin annesinin sorusuna karşın sakince "işleri vardı onun. zaten aniden karar alınca siz gidin dedi." diyerek hızlıca söyleyiverdi. daha kimsenin haberi yoktu boşanma kararı aldıklarından. bir süre de söylemeyi düşünmüyordu zaten. çünkü biliyordu ki eğer bunu ailesine söylerse en başta babası olmak üzere kimse boşanmalarına izin vermezdi. ilk önce de sunoo'yu bahane ederlerdi.
Jeongin her şeyi kafasında tartmıştı zaten bu kararı almadan önce. en başta çocuğu olmak üzere herkesin tepkisini tahmin etmiş ve ona göre hareket etmeye karar vermişti. sadece yakınlarının tepkisiyle de bitmiyordu mesele. toplumum üzerine yapıştıracağı etiketlerle de yüzleşmek zorundaydı. belki boşandığını ve mührünü bozduğunu duyan komşuları arkasından "kim bilir ne yaptı da bıktırdı alfasını?" diyeceklerdi. belki markete girdiğinde kasiyer boynundaki solmuş mührü gördüğünde içinden "orospu" damgasını yapıştıracaktı. belki yüzüne bile söyleyerek girdiği ortamlarda dışlanmasına neden olacaktı insanlar. yine de hepsiyle yüzleşmeye hazırdı Jeongin. her gece eşinin güven vermeyen kollarında olmaktansa diğer insanların hiçbir şey bilmeden hüküm vermelerine katlanmayı tercih ederdi.
"siz geçin şöyle içeri. baban daha gelmedi yemeğe doğru anca gelir. ben de hemen bir şeyler hazırlayayım size." yaşlı kadın heyecanla konuşurken Jeongin düşünceleri arasından sıyrılmış ve annesine bakıp gülümsemişti. her ne kadar gerek olmadığını söyleyecek olsa da annesinin inadını bildiğinden susmakla yetindi.
"büyükanne ben de yardım edeyim mi?" sunoo tüm sevimliliği ile sorduğunda yaşlı kadın seve seve kabul etmiş ve oğluna valizleri misafir odasına taşımasına yardım ettikten sonra geri mutfağa gelerek torunu ile atıştırmalık bir şeyler hazırlamaya başlamıştı.
yalnız kalmasını fırsat bilen Jeongin kendi bavulunu es geçerek hızlıca oğlunun bavulunu boşaltmış ve güzelce yerleştirmişti. zaten buraya gelmesinin nedeni kendisi seul'de yeni bir hayat için ev ararken oğlunun yalnız kalmamasıydı. kısacası bir iki gün sonra zaten seul'e geri dönecekti.
şimdi misafir odası olarak kullanılan eski odasındaki yatağa oturdu yavaşça. yatağının gıcırtılı sesi kulaklarına dolduğunda gülümsemeden edemedi. lisedeyken az yalvarmamışt bu yatağın değişmesi için. babası ise zaten yakında üniversite için gideceğini söyleyerek masraf çıkartmamasını istemişti.
bir süre o yatağın üstünde oturduktan sonra ceketinin cebinde çalan telefon yüzünden ayağa kalkmış ve gelişigüzel bir kenara fırlattığı ceketinin cebindeki telefonu almıştı. ekranı kendine çevirip arayana baktı.
Chan arıyor...
içine derin bir nefes çekip ne yapması gerektiğini düşündü. şu an kesinlikle onunla konuşmak istemiyordu. daha sakin, etrafında kimsenin olmadığı bir zamanda konuşması gerekiyordu çünkü telefonda onunla tartışmaktan korkuyordu. mühür yeri kendisine şu an yeterince acı çektirirken üstüne yeni bir acı yüklemesini de kaldıramazdı ayrıca.
alyansını taktığı elini sıkıntıyla saçlarından geçirip tam ısrarcı aramayı cevaplayacakken kurtarıcı bir melek gibi sunoo'nun sesini duydu. merdivenlerin başından aşağı gelmesi için babasına sesleniyordu ve Jeongin bunu fırsat bilip anından telefonu sessize almıştı.
"geliyorum bebeğim!" diyerek o da seslendi minik omegasına. ardından da telefonu tamamen kapatıp aşağıya indi.
o sırada telefonun diğer ucundaki Chan aramasının cevapsız kalması ile sinirle ağrıyan başını ovuşturdu. elbette Jeongin'in boşanma fikrinden sonra sunoo ile evden ayrılacağını biliyordu fakat bu kadar ani ve habersiz olmasını o da beklemiyordu. eve geldiğinde ailesi ile son kez vakit geçireceğini düşünürken bir anda sessizlik karşılamıştı onu koca evin içine. kapıdan girdiği anda ne kucağına minik bebeği atlamış ne de Jeongin gelip yanağına "hoş geldin." diyerek öpücük kondurmuştu.
bunların eksikliğini bir kenara bırakarak hızlıca yatak odasını ve oğlunun odasını kontrol ettiğinde ise gördüğü boş dolaplarla beyninden vurulmuşa dönmüştü.
Jeongin onu resmen terk etmişti.
eğer Chan, sevgili omegasını tanımıyor olsaydı onun gurur yaptığını ve bu yüzden apar topar evden ayrıldığını düşünebilirdi fakat olayın gurur meselesi olmadığını çok iyi biliyordu. Jeongin aptal gururunu yıllar önce minik oğulları için hiçe sayalı çok oluyordu.
işte bu yüzden jeongin, chan'a boşanalım dediğinde Chan hiçbir şekilde itiraz edememişti. çünkü Jeongin'in dayanamadığının farkındaydı.
eğer omega olan bütün bu olanlara biraz daha göz yumsaydı kesinlikle kendi kendini chan'ın kollarında öldürecekti.
______________________________
omg öldürmek falan diyo bu kizlar bu hayirdir 🙂
![](https://img.wattpad.com/cover/338462469-288-k539913.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
treat u better
Fanfiction[hyunin, omegaverse] Hyunjin, üniversite aşkı olan ve eşinden boşanmak isteyen Jeongin'e evini ve kalbini açar. ❝sadece bunu yalnız yapmak zorunda olmadığını bil. elimi tut, iyi olacağız. söz veriyorum, asla düşmene izin vermeyeceğim.❞ NOT: Hikaye a...