-Ayy yeni bir mağaza açılmış!
-Hemen makyaj ürünlerini denemeliyiz~
-Beyler sigarası olan var mı?
-Uzun eşek oynayacaklar gelsin.
-KİM ÇİKOLATAMI YEDİ LAN?!Hepsinin sadece çenesini kapamasını istiyordum. Sınıftaki bu boş muhabbetleri duymak bile IQ seviyemi düşürüyordu.
Kulaklığı bir günlüğüne evde unutunca böyle kafayı yiyordum işte. Hem de daha 2. dersteydik, çıkışa 6 saat vardı...
Başım ağrımaya başlayınca kollarımı masada çapraz yapıp uyumaya çalıştım. Cam kenarındaki sıramda iç sesimle bulutları izliyordum. Tıpkı güzel bir sulu boya tablosu gibi görünüyordu.
Gökyüzüyle hipnoz olduğum için bunların konuşmalarını duymadığımı sandım ama yanılmışım, kendime geldiğim halde sınıftan bir süredir ses çıkmıyordu.
Başımı kaldırdığımda hocanın masasının önünde gerginlikten omuzlarını hafif yukarı kasmış ve sırt çantasını iki taraftan sımsıkı tutmuş minik bedeni gördüm.
İri gözleriyle her birimizin suratına bakıyordu. Benimle göz göze geldikten 1 saniye sonra tekrar baktı. Bununla hafifçe doğruldum, uykum kaçtı.
Benden sonra titrek gözlerini etrafta gezdirmeye devam etti. Kısık bir ses tonuyla kendini tanıttı: "Merhaba, ben yeni arkadaşınız Lee Yongbok. Bu ders boşmuş, hoca izinli olduğu için müdür beni yalnız yolladı. Nereye oturmalıyım?"
-Oha ders boşmuş!
-YES BEEE
-Hadi dışarı çıkalım.
-Evet aşağıdaki sınıfla voleybol oynarız.
-Kızlar gelin tuvalete gidelim~Çocuğu kimse takmadığı için bir süre daha ayakta kaldı. Sınıf başkanı testini bitirip başını kitaptan kaldırınca yanımdaki tekli sırayı işaret etti. "Hyunjin'in yanı boş sadece. En arka ama kusura bakma... Gözlük falan kullanmıyorsun değil mi?"
Çocuk başını olumsuz anlamda salladıktan sonra başkana teşekkür edip yanımdaki sıraya oturdu.
Soyunurken meyveli sakız gibi şekerli bir koku aldım. Arkadaki duvara montunu asıp yerine geri geçti. Hâlâ gergin olduğu için derin bir iç çekti.
Bir süredir onu izlediğimi fark edince başını telefondan kaldırıp önüne baktı. Gözlerini yavaş yavaş benim tarafıma çevirdikten sonra başını da döndürdü. "Merhaba?"
Hiçbir şey demeden önüme döndüm. Onunla konuşup arkadaş olmak gibi bir niyetim yoktu. Sadece yüzü ilgimi çekmişti.
Herhangi bir tepki vermediğimi görünce o da telefonuna geri döndü. En azından sessiz sakin bir şeydi, bunu sevmiştim.
Geçen yıl burada oturan çocuk Changbin felaket gürültücüydü. Bütün sınıfla bağırarak muhabbet ediyordu, beni deli ediyordu.
Birkaç kez kavga ettiğimiz bile olmuştu ama ileride sporcu olmak istediği için hiç şiddete girişmiyordu. Şimdi de spor akademisinden kabul alınca lisede izinli öğrenci olarak görünüyordu, derslere katılmıyordu.
🌼🌼🌼
Ertesi gün okula varmaya yakın bir yerde yeni çocuğu gördüm. Uzaktan çok kırılgan duruyordu. Kalabalığın içinde yürürken kimseye çarpmamaya çalışıyordu.
Bilekliğini düşürünce arkadan iki kişi ona seslendi. "Hey! Bakar mısın?"
Panikle onlara döndü.
"Bir sorun mu var?"Bilekliği ona uzatıp "Bunu düşürdün." dediler. Yongbok ellerinden alıp hemen başını eğdi. "T-Teşekkür ederim..."
İkili bu abartı hareketlerle garip hissedip oradan sessizce uzaklaştı. Yongbok bilekliği takmadan cebine koydu ve iki elini bir daha dışarı çıkarmadı. Minik adımlarla binanın içine gitti.
🌼🌼🌼
Sınıfa benden sonra, dersin başlamasına yakın bir saatte gelmişti. Bu 20 dakikalık boşlukta nerede beklemişti?
Çantasını tıpkı dünkü gibi sımsıkı tutarak içeri girdi. Bizimkilerin gürültüleri arasında hayalet gibi yürüyordu.
Sırasına yaklaştığında ona baktığımı gördü. Bununla gülümseyip selam verdi. "Günaydın Hyunjin."
Bir şey demeyip önüme döndüm.
Montunu çıkarıp astıktan sonra yerine oturdu. Yaklaşık yarım dakikadır bir bana, bir tahtaya bakıyordu. Tam bana döndüğünde derin bir nefes alıyordu, sonra vazgeçip başını eğiyordu.
Bu saçma çırpınış dikkatimi dağıtıyordu. Sıkılınca ona döndüm. 'Ne var?' dercesine kaşlarımı kaldırdım.
Mahcup bir şekilde gülümseyip gözlerini kıstı. "Ehe... Nasılsın diyecektim."
"İyiyim."
Başıyla onaylayıp gözlerime bakmaya devam etti. İç çekip onu baştan aşağıya süzdüm. "Bunu sormak için mi bu kadar kıvrandın?"
"Şey... Benim sosyal-"
"İlgilenmiyorum. Lütfen dikkatimi dağıtma." dememle yine panik oldu ve başını salladı. Hemen önüne dönüp yutkundu.
Dürüst olmak gerekirse konuştuğumuz andan beri dikkatimi dağıtmasının sebebi tabloya benzer suratıydı. Uzun zaman sonra kalp atışlarım hızlanmıştı. Bunu kesinlikle çizmeliydim.
Defterimden rastgele bir sayfa açtım. Kara kalemimi elime aldım ve portresinin taslağını oluşturdum.
Diğerlerinin aptal diyalogları kulaklarıma uğramadan yine geri dönmeye başlamıştı. Resim sayesinde böyle hipnoz olmaya aşıktım. Bu yüzden ileride görsel sanatlar okumak istiyordum.
"Ne çiziyorsun?"
Huzurlu sessizliğim bu soruyla bozuldu. Yongbok bacaklarını olduğum tarafa çevirerek yan oturmuştu. Normalde kimseyi duymadan saatlerce çizim yapabilirdim ben. İlk defa başıma böyle bir şey gelmişti.Defteri görebilmek için başını aşağıya eğerken meraklı gözleriyle buraya bakıyordu. Daha güzel çizebileyim diye yüzünün her detayını inceledim, beynime kaydettim. Hatları idealime o kadar yakındı ki onu izlemek zihnimin dinlenmesini sağlıyordu.
"Resmine bakabilir miyim?"
Bunu duyduğum gibi defterimi kapattım. İnsanlarla yakınlaşmayı, temas kurmayı, hatta konuşmayı bile sevmiyordum. "Bakamazsın."
🌼🌼🌼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narsist Prens | Hyunlix
FanfictionNarsistik Kişilik Bozukluğuna sahip Hyunjin ile Anksiyete ve Panik Atak sahibi Yongbok'un imkansız arkadaşlığı zamanla daha derin duygulara dönüşecektir. İki asosyal çocuğun saf aşkı özgür olabilecek midir, yoksa psikolojik sıkıntıları buna engel mi...