Bir şeyler mırıldanırken karşısına geçip yanaklarını tuttum ve bana bakmasını sağladım. Gözlerimi görünce birkaç saniyede kendine geldi.
O da ellerini sırtıma getirdi. Dolmuş gözlerle yüzüme bakıyordu.
"İyi misin?"
"Daha iyiyim..." derken nefes nefese kalmıştı. Hâlâ arada çenesi titriyordu.
"Az önceki neydi?"
Bakışlarını aşağıya indirip tekrar ağlamaya başladı. "Bilmiyorum... Tedaviden sonra ilk defa böyle bir şey oldu..."
İç çekip kollarımı vücuduna sardım ve rahatlamasını bekledim. "Dur ağlama... Doktor bunun olabileceğini söyledi mi?"
Yüzü göğsüme gömülmüşken boğuk bir sesle "Hıhım..." dedi.
"Tamam o zaman hafta sonu oraya gidelim. Kontrol amaçlı bir konuş istersen."
"Tamam..." deyip sımsıkı sarıldı. Elimi yukarı götürüp saçlarını sevdim.
Arkada kanlar içinde yatan bedene baktım. Diğer insanlar bu görüntüye ne tepki verirdi? Ben mi ruhsuzdum yoksa Yongbok mu hassastı? Az önce onu tam olarak tetikleyen şey neydi?
Bunları düşünürken içgüdüsel olarak saçlarını öpmüştüm. Başını kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri yaştan parıl parıl parlıyordu.
"Sakinleştin mi?"
"Evet iyiyim... Az önceki hareketleri doktorum öğretmişti. 3-3-3 Taktiği. Kendime gelmemde yardımcı oluyor."
"Evet bunu tahmin edip bölmedim, bu yüzden sessizce bekledim." derken kollarımı açıp Yongbok'u serbest bıraktım.
Yerde yatan beden için 119'u aradım. (119: Güney Kore'nin ambulans numarası.)
"Hadi şüphe çekmeden buradan gidelim. Ben de son dakika fikrimi değiştirip peşinden geliyordum, markete bakalım."
"Tamam..."
🌼🌼🌼
Yongbok hâlâ daha elimi tutuyordu. Çevremizdeki insanlar tip tip ikimize bakıyordu ama şu an gerçekten kimse umrumda değildi.
"Bundan seviyordun, değil mi?"
Sarı pofuduk jelibonlara bakarken gülümsedi. "Evet, bunu da unutmamışsın."
Arabaya iki paket attım. Temizlik reyonuna geçerken hemen bir adım öne çıktı. Alt raflardan aradığını bulduğu gibi kucakladı.
Paketin üstündeki yazıyı okuyup güldüm. "Ha? Bebek çamaşır sabunu mu?"
"Komik mi?" derken gıcık olmuş bir ifadesi vardı. Paketi de arabaya bırakınca kolumu boynuna attım. "Hayır, şirin."
🌼🌼🌼
Evet vardığımız gibi kendimi yatağıma attım. Kısa bir süre sonra kapı çaldı.
"Gel."
Yongbok elinde ilk yardım çantasıyla içeri girdi. Olduğum yerden doğruldum.
"Yaralarını temizleyelim."
Yüzümün ve ellerimin kanlı olduğunu tamamen unutmuştum. "Markettekiler bu yüzden öyle kötü baktı demek ki..."
Yatağıma oturup yanıma yaklaştı. Ellerimi ıslak havluyla güzelce sildikten sonra kaşıma pansuman yapmaya başladı. Ben de onu izliyordum.
-Yüzüne ciddi bir şey olacak diye aklım çıktı. Bu çok korkunçtu...
-Az önce seni tetikleyen şey bu muydu?
-Evet, ayrıca geçen yıl gözlerimin önünde yaşanan bir vahşeti aklıma getirdi... Neyse ki tam zamanında cihazı çıkardım, Wooyoung'dan korktuğum için bir süredir yanımda taşıyordum.
-Bir dakika, vahşet mi dedin sen?
-Hıhım... Ama boşver. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.
Yongbok işi bitince kirlileri poşete attı. Ben de kızarmış gözlerine baktım. O piç yüzünden artık hastalığının tetiklenmesine izin vermeyecektim. "Bundan sonra hep yanında olacağım, tamam mı?"
Bunu duyunca bana dönüp başını salladı. Elini yanağıma getirip okşadı. "Teşekkür ederim..."
Saçlarını severken "Sen iyi misin peki? Bir yerin yaralandı mı?" dedim.
Kolunu sweatshirtünün üstünden yavaşça ovarken rahat bir ses tonuyla cevap verdi: "Hm, hayır. Kolum ve sırtım ağrıyor biraz. Yakında geçer-"
-Soyun.
-Ne?
-Soyun dedim. Kontrol edeceğim.
Çekingen bir şekilde ellerini önde çapraz yaptıktan sonra üstünü çıkardı. Atletinden de kurtulmasını sağladım. Kabaran saçlarını düzeltti.
Her yeri kontrol ettiğim sırada o da gözlerime bakıyordu. Kollarını kaldırıp morluk var mı diye inceledim. "Arkanı dön."
Başıyla onaylayıp sırtını bana çevirdi. Biraz incinmişti ama kötü durumda değildi. Alnımı sırtına yaslayıp derin bir oh çektim. "Önemli bir şey yok... Rahatladım."
Yongbok'un nefesleri hızlandı. Hiçbir şey demeden öylece bekliyordu. Ellerimi omzuna götürünce bana baktı. "Neden hâlâ çekilmiyorsun?"
"Çünkü teninin kokusuna hastayım." deyip sırtına varla yok arası bir öpücük bıraktım. Dudaklarımı tenine sürtmemle hemen kasılıp dik durdu.
Yavaşça bana döndü. Gözlerinde arzu görüyordum. Sıcaklamaya başlamıştım.
Az önce endişeli olduğum için vücuduna odakalanamamıştım. Zayıflığına ters olarak karın kaslarının epey gelişmiş olduğunu şimdi fark ettim. Sonunda rahatça izleyebilirdim.
Biraz daha yaklaşıp tam dönünce yanaklarımı tuttu ve dudağımı öptü. Geri çekilip yüzüme baktıktan sonra bir daha uzunca öptü.
Artık hiçbir problemimiz kalmamıştı. Kendimi Yongbok'a teslim edecektim. Bir elimi ensesine, bir elimi beline götürdüm.
Başını yana eğip dudaklarını aralayarak emdi. Ben de dudaklarımı aralayıp karşılık verdim. Çabuk ayrılmayacağımızı anlayınca bir bacağını kaldırıp kucağıma geçti, elim kalçasına gitti.
Rahatça pozisyon aldıktan sonra bir kez daha dudaklarımı emip gözlerime baktı. "Hyunjin..."
"Hm..."
"Sana dokunurken 'Acaba bu kadarı fazla mı kaçar?' diye düşünmekten bıktım."
Dizlerinin üstünde dengede duruyordu, hâlâ tam oturmamıştı. "İstediğini yapabilirsin, senden hiçbir zaman iğrenmedim ki."
Saçlarımı okşayıp yüzümün detaylarını inceledi. "Hayır, ondan değil. Bana ait olmanı istiyorum. İnsanlar sana bakınca onları uyarabileyim istiyorum. Sevgili olalım..."
🌼🌼🌼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narsist Prens | Hyunlix
FanfictionNarsistik Kişilik Bozukluğuna sahip Hyunjin ile Anksiyete ve Panik Atak sahibi Yongbok'un imkansız arkadaşlığı zamanla daha derin duygulara dönüşecektir. İki asosyal çocuğun saf aşkı özgür olabilecek midir, yoksa psikolojik sıkıntıları buna engel mi...