"Ee... Ben..."
Yongbok'un kapısı açıldı.
"Anne ben hazırım- Hyunjin!"Perimi görünce gülümsedim. Annesi aradan çekildi. "Yongbok, birlikte gideceksiniz sanırım. Ben de Bayan Hwang'ın alışverişine eşlik edeyim o zaman. Bir sorun olursa bana ya da babana ulaş, tamam mı?"
Yongbok ayakkabısını giymek için yanıma geldi. "Tamam anne, keyfinize bakın. Biz de çıkışta bir yerlere gideriz."
Bağcıklarını halledince başını kaldırdı. Annesi bir bana, bir oğluna baktı.
"Çok tatlısınız..."Yongbok'a döndüğümde dudaklarını kıstırmıştı, yere bakıyordu. Başımı eğip selamladıktan sonra ikisini yalnız bıraktım, asansörü çağırdım.
Yongbok annesiyle birkaç saniye bakıştıktan sonra yanıma geldiğinde gözleri dolmuştu. Pes edercesine güldüm. Asansör gelince içeri girdik. "Nasıl bu kadar duygusal olabiliyorsunuz?"
"Bunu anlayamazsın... Annemler benim mutluluğum için çok çabaladı." derken başını öbür tarafa çevirdi.
"Rahatça ağlayabilirsin. Benim yanımda böyle şeylerden çekiniyor musun?"
"Hayır..." derken sesi titredi. Dayanamayıp kolumu boynuna attım ve onu kendime çektim. Saçlarını birkaç kez öptüm. "Bu kadar şirin olma."
🌼🌼🌼
Kliniğin önüne gelince kalbimde aynı anda çok fazla duygu hissettim. Burası bizim bağ kurmamızı sağlayan ilk yerdi...
İçeri girince ellerimizi ayırdık. Yongbok tıpkı eskisi gibi sıra aldı. Bütün süreçte yanındaydım, ceketini taşırken etrafa bakıyordum.
O seansına başlayınca ben de doktorumun yanına uğradım, şu an hastası yoktu. "Bayan Park, müsait misiniz?"
"Hyunjin!"
Heyecanla yanıma geldi. Beni koltuğa oturttuktan sonra yerine geçti, telefondan kahve istetti.
Neredeyse 1,5 yıl olmuştu... Onu en son mezun olduğum yaz görmüştüm. Saç stili ve rengi değişse de gülümsemesi aynıydı.
İyice konuşup neler yaptığımızdan bahsettik. Arkadaş canlısı bir ses tonuyla "Lee Yongbok'tu, değil mi? Onunla tekrar görüşmeye başladınız mı?" dedi.
Heyecanlanıp kahveme baktım. Yerinden kalkarak tam karşımdaki koltuğa oturdu. "Artık hasta ve doktor değiliz. Gerçekten sadece merakımdan soruyorum." ^^
Sessizliğimi korudum. Bizi tekrar ayırmalarından korktum. Bayan Park bunu fark edip rahat bir ses tonuyla "Lisedeyken çok zor ayrılmıştınız... İkiniz de iyileştiğinize göre, tekrar birlikte oldunuz mu?" dedi.
Başımla onaylayınca gülümsedi ve heyecanla alkışladı. "Woah... Bu gerçek aşk mı?"
Telefonum çalınca cebimden çıkardım.
*Nergis Çiçeği arıyor*Hemen yerimden doğruldum. "Ben gitmeliyim Bayan Park. Sizi gördüğüme çok sevindim."
"Ben de Hyunjin. Arada böyle uğra yanıma. Kendine iyi bak!"
🌼🌼🌼
Aşağıdaki lobide buluştuğumuzda Yongbok durgundu. Arkasına geçip ceketini giydirdim. "Nasıl geçti bebeğim?"
"Normal..."
Keyfi yok gibiydi. Biraz gevşemesini sağlayıp derdini öğrenecektim.Dışarı çıkıp eski lisemize gittik. Hafta sonu olduğu için öğrenci yoktu, kapılar da kilitliydi. Spor alanındaki bahçeye gidip çimlere uzandık.
Güneş kaybolmuştu ama daha batmamıştı. Yarım saatliğine gökyüzü ateşe, bulutlar ise pembe pembe pamuk şekerlere dönmüştü.
"Burası garip hissettiriyor, değil mi? Ergenliğimize dönmüşüz gibi geliyor."
Yongbok bulutlara bakarak mırıldandı: "Ergenliğin bile havalıydı Hyunjin. Bazen sana imreniyorum."
Hemen doğrulup dirseğimle çimlerden destek aldım. "Bu da ne demek?"
Dudağı büzülünce gözleri doldu. "Ben eziğin tekiyim... Lisede de aynıydım. Ömrüm bu hastalığı yenmekle geçti. 20 yaşına geldiğim halde hâlâ daha bunun kalıntılarını taşıyorum. Kendimi sürekli o kliniğin önünde buluyorum."
O sessiz sessiz ağlarken ben ise hayal kırıklığıyla yüzünü izliyordum. Kendine zorbalık ediyordu ve bu kalbimi acıtıyordu. "Ya, Lee Yongbok."
Burnunu çekti ve "Hm?" dedi.
Şaşkın şaşkın suratıma bakarken üstüne çıktım. Panikle yakalarımı tuttu. Başını sağa sola çevirip ıslak gözlerle çevremizi yokladı.
"Etrafta kimse yok. Yüzüme bak."
Gözleri benimle buluşunca kalp atışlarımı kontrol altına alıp kararlı cümlelerimi sıraladım.
"Nasıl olur da kendine böyle laflar edersin? İlham Perim bu lafları hak etmiyor. Bu dünya üzerinde gördüğüm en mükemmel şeysin. Beni deli etme."
Tekrar ağlamaya başlayacaktı ki hemen eğilip bebeğimin ıslak gözlerini öptüm. Bununla kımıldanmayı kesti, sakinleşti. Ben de sesimi yumuşattım.
"Ne var arada panik oluyorsan? Dünyanın sonu mu? Doktorun ne dedi bugün sana?"
Boğuk bir sesle "Arada böyle şeylerin olabileceğini, sıklaşırsa tekrar gelmemi söyledi. Şimdilik bir şey yokmuş." deyip koluyla burnunu sildi.
Gülümseyerek saçlarını taradım. "Bak, gördün mü? Önemli olmadığını söylemiştim. Kendine bu kadar haksızlık etme. Hem ben..."
Cümlem yarıda kesildi çünkü bunu ilk kez kuracaktım. Onun da ağlaması durmuştu, merakla devamını bekliyordu. Derin bir nefes alıp İlham Perime baktım.
"... ben seni çok seviyorum..."
Göz bebekleri büyüdü, nefesleri durdu. "Hyunjin..." deyip boynuma sarıldı ve beni kendine çekti. "Ben de seni çok seviyorum..."
Başımı ona çevirip dudaklarımızı buluşturdum. İkimiz de durmak bilmeden öpüşmeye başladık.
Yongbok'un yüzü sıcaklamıştı. Dayanamayıp dilimi kullandım, dudaklarını ıslattım. Nefessiz kaldığı için sessizce inlemeye başladı. Yine de dudaklarımı emmeye devam ediyordu.
Elim tişörtünün altına gitti. Bununla dudaklarımdan ayrıldı.
"Mmh... Hyunjin..."Sanırım daha ilerisini burada yapamazdık. Gün batımıyla etraf loş bir hal almıştı. Yüzüne baktığımda yanakları kızarmıştı. Başımı yüzüne yaslayıp tenini kokladım. "Nergis Çiçeğim..."
Boğuk bir sesle "Narsist Prens..." dedi. Konuşurken nefeslerini boynumda hissediyordum. Hâlâ daha alttan tenini seviyordum. Yongbok ağlayıp içini döktükten sonra kendine gelmişti. Ben de onu sevdiğimi söyleyince rahatlamıştım...
🌼🌼🌼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narsist Prens | Hyunlix
Fiksi PenggemarNarsistik Kişilik Bozukluğuna sahip Hyunjin ile Anksiyete ve Panik Atak sahibi Yongbok'un imkansız arkadaşlığı zamanla daha derin duygulara dönüşecektir. İki asosyal çocuğun saf aşkı özgür olabilecek midir, yoksa psikolojik sıkıntıları buna engel mi...