Siyah Kalp

1.9K 127 1K
                                    

Yeni yatağında oturmuş loş ışığın altında kocasını beklerken, onu fazla tanımamış olması, bilinmez bir maceraya atılmanın heyecanını ve endişesini bir arada yaşamasına neden oluyordu. Gece, beklenmedik bir sorgulama anına dönüşüyordu ve yeni hayatına atılan bu adımın derinliklerine doğru yolculuğa çıkıyordu. İçsel bir gerilimle dolup taşarken, geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış gibi hissediyordu.

Bekarlığına veda etmek, bir dönemin sona erdiği gerçeğiyle birlikte, içsel bir çatışmayı da beraberinde getiriyordu. Acaba verdiği bu karar doğru muydu? Geçmişin izleriyle yüzleşirken, geleceğin kapısını aralamanın ona ne anlamlar katacağını düşünüyordu.

Evliliğe hazır değilse de çareyi ona sığınmakta bulmuştu. Belki de fevri karar vermişti. Çünkü şu an kendini savunmasız bir küçük çocuktan farklı hissetmiyordu. Ruhen hazır değildi, elinde olmayan sebeplerin varlığı yüzünden seçim yapmıştı: Sorunların ağırlığı altında çıkış yolu bulamadığı için kaderi onu bu odaya savurmuştu.

Yaklaşan ayak seslerini duyunca gerginliği artmaya başlamıştı. Her yaklaşan bir adım sanki onu daracına sallıyor gibiydi. O artık gençliğin bütün güzelliklerinden mahrum edilmiş bir mahkumdu. Ve birazdan celladının kollarına girecek, ruhunu ona teslim edecekti.

Yirmi yıllık hayatında erkeklerden kaçınmıştı. Lise yıllarında hiçbir erkek arkadaşı olmamış, uzak durmaya çalışmıştı. Karşı cinse beğenme arzuyla bakacak lüksü yoktu. Okuması buna bağlıydı. Çünkü ailesi ona rahibe rolünü uygun görmüş, namus bekçisi ilan etmişti.

Babası bu konuda ağzından söz almıştı. Ve her okuldan eve geldiği zaman ona bu verdiği söz hatırlatılıyordu. Dışarda eğlenmek, arkadaşlarıyla buluşup gezmek diye bir şey söz konusu dahi olamazdı. Hepsi ondan mahrum edilmişti. Abisi de babasından aldığı yüz ile baskıyı artırıyordu.

Yıllarca yaşadığı manastırından ilk taliplisine evet diyerek çıkabilmişti. Bu kararı aldığı için pişman olmak istemiyordu. Ama kapının arkasında yankılanan ayak sesleri başka şekilde düşünmesine sebebiyet veriyordu.

Yüzünü, gözünü silerek yatakta dik oturuş pozisyonuna geçip duvağını kapattı: Yaptığı tarihe karışmış olsa da ona iyi hissettirmişti. Çünkü kocasına bakacak kuvveti kendinde göremiyordu.

Kapının açılış sesinden sonra eşlik eden nefes sesleri odayı doldurunca midesine kramplar girmeye başladı. Kendini sakin olması konusunda ne kadar telkin etse de bunu başaramıyordu. Çünkü ilk defa bir erkekle (onu hiç tanımadığını varsayıyordu) yakınlaşmaktan korkuyordu.

Kapının açılma sesinin gıcırtısı sanki kendi yüreğinden geliyor gibiydi. Hayalet gibi odaya süzülen varlığın yanına oturmasıyla somutlaşması çığlık atmasına sebep veriyordu. Nefes sesi ölünün mezarından seslenişine eş değerdi. Korkusu o kadar baskındı ki bir dokunuş ile kendini bırakacak gibiydi.

Beyaz, kemikli ellerin duvağına doğru yükselişini ağzı yüreğinde izlemişti. Sanki o eller oracıkta onu boğazlayacak ve bir bilinmez yolculuğa çıkaracaktı. Kendini ölesiye sıkışmış hissediyordu ki bir tepki verecek kadar kendini güçlü hissetmiyordu. Sanki o eller aniden bütün kanını çekmiş, sonsuzluğa uğurluyordu.

O an, duvağın yavaşça kaldırılmasıyla kalbinin ritmi artması, gözlerini sımsıkı kapatmasına sebep olmuştu. O beyaz ellerin sahibini görmek onu korkutuyordu. Sessizlik odanın içindeki huzursuzluğu daha çok çoğaltıyordu.

Açılan bir kapak sesini duyunca gözlerini hafifçe araladı. O beyaz ellerin titrek şekilde kırmızı bir kutuyu açmaya çabaladığını gördü. O beyaz ellerinin titrediğini görmek kendi içsel savaşını biraz soğutmuştu. Yeni bir hayata başlama korkusunu sadece kendi yaşamıyordu.

Bunu düşünürken azalan heyecanının gücüyle başını kaldırdı ve ona masumca bakan bir çift göz ile karşılaştı. O gözlerde, kendi içindeki karmaşık duyguları yansıtan bir ışıltı vardı. O an ne hissettiğini tam olarak anlamasa da bu gözlerin derinliklerinde bir tür çaresizlik olduğunu sezebiliyordu.

Siyah kalpli kolyeyi tutan beyaz eller ondan izin istiyor gibi havada beklerken, gözleri kalbin siyah rengine takılmıştı. Bunu fark eden kocası gülümseyerek; "Bu kalp seninle atacak. Siyah çünkü siyah gizemi ve derinliği temsil ediyor, bize uyumlu buldum."

Bu sözlere anlam veremedi. Kaçırdığı bir şeyler olabileceğini düşünerek o sözlerin izlerini aradı ama hiçbir fikir elde edemedi.

"Şimdi düşünme bunları. Nasılsa bir gün anlayacaksın. İzin verirsen takabilir miyim?"

Başını hafif bir tedirginlikle sallayıp ensesini örten duvağını kaldırdı. Kocasının soğuk parmaklarını teninde hissetmesi korkularını gün yüzüne çıkardı. Teni, onun dokunuşuna karşı hiçbir tepki vermemişti. Kocasının ellerinde zincir ince bir titreşimle sallanırken, onun iç dünyasında fırtına kopuyordu.

Teni, kocasına karşı duyarsızdı; soğuk ve itici gelen dokunuşunu hiç sevmemişti. İlerde de aynı tepkiyi verecek olması onu karanlık kapıların ardına bırakacağı kesindi.

Kocasının zinciri takışının ardından ona bakan gizemli ifadesi sanki onun ruhunun isteksizliğini anlıyor gibiydi. Ona kendini açık vermemek için soğuk ifadesini sıcak bir gülümsemeye çevirdi.

"Teşekkür ederim, hediyen çok güzeldi," diyerek sessizliğin girdabında boğulmaktan ikisini de kurtarmış oldu.

"Sen daha güzelsin," diye yanıt veren kocasının kederini görmesi onu şaşırtmıştı. Gizemli tavrının yanı sıra ara sıra sislerin içinden görünen kederi bir derdinin olduğunu gösteriyordu. İstediği oyuncağına istekli bakan ama sahip olamayan bir çocuğun masumca görüntüsünden farkı yoktu.

"Bugün yorucuydu, yatabilirsin."

Bu adam onu durmadan şaşırtıyordu. Aynı yatağa girecek olmanın gerilimini yaşarken duyduğu bu sözler üzerine rahatlamıştı. Bencillik yaptığını düşünmek istemiyordu çünkü bu onun isteği değildi.

"Sen, yani bu odada uyumayacak mısın?

Kekeleyerek de olsa sorusunu isteksiz bir şekilde sormuştu. Yanlış anlaşılacağı için korkmuştu çünkü niyeti onu ikna etmek değildi.

"Misafir odasında uyurum. Sen bunları düşünme. Bu gece senindir."

İkinci kez teşekkür ettiği kocasına minnetle bakarken onun bu denli cömert ve düşünceli olması hoşuna gitmişti.

Düz kaşların altında ince gözlere sahip olan kocasının uzun çenesini sıktığını görebiliyordu. Sanki konuşmak istiyordu ama cesaret edemiyor gibiydi. Sonunda vazgeçip başıyla selam vermesinin ardından giderek, onu odasında loş ışıkların altında kendiyle baş başa bıraktı.

                         ***

MAHRUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin