Ertesi gün Mine ve Çilem de dahil olmuştu kendilerine. Sabah önce güzel bir kahvaltı yapmışlardı, sonra havuza benzettikleri duşta yıkanmışlar, bir sürede yanında getirdikleri oyuncak ördekleri yüzdürmüşlerdi. Onların o neşe dolu çocuksu cıvıltıları, heyecanlı soruları, merakları Manolya'yı da mutlu ediyordu. Uzun zamandan sonra onları ilk kez, gerçek anlamda bu kadar mutlu gördüğü içindi belki de, bilmiyordu ama sırf şunun için bile değer diyor, kendince de -yapacakları konusunda- vicdanını rahatlatıyordu.
Şimdi de mutfakta üç kardeşiyle beraber akşam için yemekler hazırlıyordu. Bastıbacak falanlardı ama her işten de anlıyorlardı. O kadar ki, Yalaz abilerine elleriyle kurabiye yapacaklar ve de şekil vereceklerdi. Manolya o hallerine gülmeden edemedi. Kendisi bir köşede vicdanının içindeki kırıntıları temizler gibi pirinç tanelerini ayıklarken kardeşleri de kurabiye kalıplarını aralarında paylaşıyordu.
-Bu ev gerçekten çok güzel. Haklıymışsın Cerenikom.
-Dedim size. Hatta bir odası daha var, içinde de bir sürü müzik aletleri var...
-Vay canına. Yalaz abinin mi onlar da ?
-Bilmem. Sormadım hiç. Uzaktan gördüm odayı zaten. Ablam kızar diye de girmedim.
-Evet, orayı bize de göstermedi. Her yeri gezdik, o oda kaldı.
-Belki Yalaz abi öyle istemiştir ablamdan.
Manolya yanlarına gelince hepsi susmuştu.
-Kızlar, nasıl gidiyor kurabiye işi ?
-Birazdan biter ablacım.
-Aferin benim fıstıklarıma. Bayağı da güzel görünüyorlar zaten.
-Hangisi daha güzel söyle hadi ?
-Seçim yapamam ki Minnoş.
-Ya abla hadi, bir tane seç. Merak etme, biz sana küsmeyiz.
-Ama siz beni çok terletiyorsunuz.
Üç kız da kıkırdadı. Manolya da onlara eşlik ederken kurabiyeleri inceledi. Biri yıldızlı, biri kalpli, biri de yarım ay şeklindeydi.
-Yarım ay diyeyim o zaman.
-Yaşasın, ben kazandım.
Sevinen Çilem'di. Diğer kardeşleri de ona ortak olmuştu.
-Çiloşum benim, ellerine sağlık. Tabii sizin de kızlar. Çünkü ben her birinden yiyeceğim bugün.
Göz kırpan ablalarına her biri bir koldan sarıldı. Manolya da aynı şekilde kardeşlerini kucakladı. Diğer ikisini kimin yaptığını da o arada öğrendi. Kalpli olan -ki Yalaz Yasin'e de hayranlığı ortadaydı- Cerenikosuna aitti. Bu yüzden seni seni der gibi parmak sallayıp onu azıcık gıdıklamıştı. Mine de yıldız olanı yapmıştı. Ünlü olduğu için hoşuna gideceğini düşünüyordu. Daha yakından tanışmamışlardı ama ona göre de Yalaz Yasin dünya starıydı. Yarım ayı seçen kendisi ve Çilem'in böyle derin manaları yoktu ama romantik küçük prenses Cereniko ona da kendince bir hikaye uydurmuştu. Diğer yarısı tarafından tamamlanmayı bekleyen adamın karanlıkta kalmış yanı, demişti. Seçtiği kurabiyenin o oluşundan mı nedir, tuhaf hissetmişti kendini. Kızların o gülüşmesine sebep olan kaçışı da ayrı bir olaydı. Sanki ima ettikleri şeyi anlamıyordu. Ah bu Cerenikosu, arkasından işler çeviriyordu. Sürekli Yalaz Yasin ile ilgili şeyler sorması da aslında bundandı. Evet, belki günün birinde kafasında kurduğu gibi prens-prenses masalı olacaktı ama yalandan olacaktı; gerçekten değil, mecburiyetten...Kalbi bunu inkar eder gibi tekleyince kendi de şaşırdı verdiği tepkilere. O yüzden kafasını da yemekleri yaparak dağıttı. İşin garibiyse Tarık beyden ziyade Yalaz Yasin'e hitap eden şeylerle masayı doldurmasıydı. Aslında bu biraz da planın parçasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Gelen Mutluluk (Mutluluk Serisi-2)
General FictionYalandan Mutluluk hikayesinin devam serisidir. Yağız Ata ve Özüm Erim'in çocukları olan Yalaz Yasin'in de hikayesidir. Bazen hayat sizi bazı şeylere mecbur eder ve hikayeniz de kaderiniz gibi o an şekillenir. Yaptığınız seçimlerle ya geç kalırsını...