Mingyu onu bardan almaya gelen mafyacı heriflerle o bardan çıktığında aslında götüm götüm korkuyordu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu ve hayatının yüzde doksanına dayanan kaçma işini ilk defa yapamıyordu. Kaçamıyordu. Tüm hayatını idame ettirdiği ve en büyük problem çözücüsünü gerçekleştiremiyordu.
Adamlığın yüzde doksanı serseriliğin yüzde yüzü kaçmaya dayanırken Mingyu tek bir kaçma girişimi bulunmadan Dokyeom'un görüşmek istediği izbe depolardan birine getirildi. İçeri girdiği andan itibaren burnuna doluşan rutubet ve leş bir koku nefesini kesmişti.
Bu pis kokuyla cebelleşirken girdiği mekanda ileride rahatça oturduğu koltuktaki herifi beklemiyordu. Arkasında birçok adamın durmasından az çok onun Dokyeom olduğunu anlayabilmişti. Karşısına kadar yürüdüğü adam ona ciddi bir şekilde sırıttı.
"Hep merak ederdim bu şehri altına üstüne getiren serseri kim diye."
Sesi dostane çıksa da yüzünde alaylı bir gülüş olsa da bakışları ardındaki tehlikeyi görebilecek kadar tehlikeye bulaşmış biriydi Mingyu.
"Bugüne kısmetmiş."
Mingyu onu getiren adamların da taraf değiştirir gibi onun arkasına geçişini izlediğinde koca mekanda tek başına duruyordu. Belki de şu an için fiziksel olarak hiçbir şey ifade etmemesi gerekse de psikolojik olarak teşhir ediliyormuş gibi bir baskıya sebep oluyordu.
"Beni görmek istemişsin."
Bu yine de kendisinden ödün vereceği karşısında korkça davranacağını göstermiyordu. Ne kadar ciddi durursa o kadar az taviz verebileceğine inanmak istiyordu.
"Evet. Duydum ki şansölyenin oğlunu kaçırmışsın."
Mingyu konu ona geldiği için sessizliğini korudu. Wonwoo konusunda bu adama karşı tamamen bir sır perdesi olmayı planlıyordu.
"E tabi meraklı biriyim ben. Kim olduğunu göreyim dedim bi."
Kendisi susmayı tercih ederken aklında beliren ihtimalin gerçekleşmesi bir oldu. Deponun bir köşesinden elleri ve ağızları bantlı iki kişiyi önlerinde iteleye itele getiren iki koruma vardı.
"Siktir."
Mingyu dudak arası küfrü savurduğunda bunun sebebi bağlı olanların Wonwoo ve Seungcheol olmasındandı. Dokyeom sandığından daha hızlı davranmış ve ona çoktan ulaşmıştı. Madem hedefine ulaşmıştı serseri ile ne derdi olabilirdi. Başka bir şeylerin döndüğü çok aşikardı ancak Mingyu anlayamıyordu.
"Ne istiyorsun?"
Dokyeom istediği yere gelindiğine sevinmiş gibi oturduğu yerden kalktı ve ağzını elini bağlattığı ikilinin önünde diz çökmesini bekledi. Korumaları itinayla çöktürdüğünde Mingyu ona dokunan herife dalmamak ve mantıklı davranmak için çok zorluyordu kendini.
"İşte sevdiğim insan tipi bu. İş bitirici."
Diz çöken Wonwoo'nun arkasında durup saçlarından tuttuğunda Mingyu bir adım öne atıldı. Hemencecik araya birçok koruma girdi.
"Tüccarı istiyorum. Adamlarım en son izini bulduğunda karşılarına sen çıkmışsın."
Bekçi kıyafeti istemek için buluştuklarında basılmalarını anımsadı. Yine de anlamıyordu. Şansölyenin oğlu varken neden tüccarı istiyordu?
"Tüccarı bana getireceksin ben de sana onları geri vereceğim. Getirmem diyorsan da babası oğlunu geri ister sanırım."
Mingyu düşünmedi bile.
"Getireceğim."
Dokyeom keyfi yerine gelmiş bir şekilde sırıttı.
"Onun eli kolu uzundur. Hemen duyar. O yüzden tamı tamına iki saatin var. Bence senin gibi bir serseri için çok bile. İki saat sonra eski rıhtıma getireceksin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alt Şehir Serisi | Seventeen
FanfictionAlt Şehir Serisi Birinci Sezon, Alt Şehrin Serserisi Suçun ve suçlunun legal olduğu bir alt tabakanın serserisi olan Kim Mingyu geçimini her türlü teklif ve suçla sağlıyordu. Birkaç karat için her şeyi yapan serserinin bu sefer görevi Jeon Wonwoo'd...