dokuzuncu bölüm, cesaretin bedeli

167 21 5
                                    

Fahişe kafasında hem bazı şeyleri oturtmuş hem de iyice karışmış bir halde motele geldiğinde kafasını duvarlara vurmak istedi. Eğer bunun kendisi için çözüm olacağını bilseydi kesinlikle yapardı. Onun yerine pata küte Jiyo'nun odasına daldı. Kimse yoktu.

Geliş saatinin oldukça geç olduğundan daha gitmemiş olmasını ümit etti. Normalde şu an hazırlanmaya yakın olması gerekiyordu. Yukarıdan başka ihtimal kalmadığı için çıktığı çatıda onu gördü. Bu kızı ne zaman kaybetse hep çatıda buluyordu. Usul usul yanına gidip hep oturduğu koltuğun karşısına oturdu.

"Tatil gününde gelmezsin sanıyordum."

Seungkwan hiç geciktirmeden cebindeki paketi çıkarıp ona uzattı. Son zamanlarda biraz ihmal ettiği için beyaz bayrak uzatıyordu kendince. Genç kız bir dal aldığında kendisi de aldı.

"Vernon onun dövmesini gördü."

Dedikodu duymuş kütüphaneci adam gibi gözlerini kocaman açtı.

"Şaka yapıyorsun! Ne dedi peki?"

Girişi böylece yaptıklarında sadece birkaç dakika sonra ellerindeki sigaranın dibi gelmiş, fahişe kısaca her şeyi anlatmıştı.

"Doğruyu söylemek gerekirse ben Vernon'un yerinde olsam çok kırılırdım."

Bu gerçeği söylemesi Seungkwan'ın içinin cız etmesine sebep oldu.

"Ama sana da kızamıyorum çünkü geçmişini değiştiremiyorsun ve ona açıkça senden vazgeçmesini yoksa üzüleceğini de söylemiştin."

Evet. Bu da bir gerçekti. Seungkwan ondan ilk aşk ilanını duyduğunda söylemişti. Açıkça üzüleceğini söylemişti. Onun için daha ne yapabilirdi bilmiyordu.

"Durum yeterince boktan olduğu için eninde sonunda birileri üzülecek gibi duruyor, önemli olan senin ne hissettiğin."

İşte bu kısım çok karışıktı. En karışık ve en can alıcı noktaydı. Seungkwan kalbine tekrar aşk köprüleri kuramayacağına o kadar emindi ki böyle bir şeye atılmanın ne kadar zor olduğunu biliyordu. Yine de bir yanı Vernon'un bu konuda kendisini hiç pişman etmeyeceğini fısıldıyordu. Onun sözlerini dile getirdi.

"Beni o cehennemden çıkardığın için sana cenneti sunmak istiyorum."

Bunu söylerkenki o parlak bakışlarını da o hallerini de aklından çıkaramıyordu. Seungkwan uzun zaman sonra ilk defa hayatında birine güvenebileceğini düşündüğü bir andı.

"Güzel sözmüş."

Daldığı yerden kıza baktı. Jiyo paketinden yeni bir dal tırtıklıyordu.

"Biri bana bunu söylese kesinlikle onun için her şeyi yapardım."

Seungkwan uzandığı yerde duruşunu düzeltti ve Jiyo'ya ciddi ciddi sordu.

"Bunu vicdanını rahatlatmak için yapıyor olamaz mı? O cehennemden çıktığı için minnet duyuyor olamaz mı? Minnet duygusunu aşk ile karıştırıyordur belki."

Jiyo yeni sigarasını yaktığında ters bir bakış attı.

"O zaman senin de cehennemden çıkardı diye aynılarını Mingyu'ya yapman lazımdı. Yaptın mı?"

Mantıklı konuşuyordu. Seungkwan oradan çıkardığı için Mingyu'ya karşı hep bir minnet duymuş ve vicdanını rahatlatmak için birkaç isteğini yapmıştı ancak bunlarla sınırlıydı. Ona karşı bir hisleri oluşmamıştı. Bu da Vernon'un hislerini karıştırmadığını ortaya çıkarıyordu.

"Kıvranma artık Boo, ona aşık olman bu kadar trajik veya dünya sonu demek değil ancak basit bir yolun başlangıcı da değil."

Seungkwan bu kadar felsefik ve mantık dolan arkadaşına ters bir bakış attı. Jun'a götünü kaptıran aptal bir kıza göre çok doğru konuşuyordu.

Alt Şehir Serisi | SeventeenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin