on altıncı bölüm, kaçıranlar ve affedilmeyenler

176 29 3
                                    

Kim Mingyu büyük bir cesaret ile saraya sızdığında aklı çok da başında değildi açıkçası. Tek derdinin sadece ona dönüşmesiyle işlerin ne kadar çılgınlaşabileceğini biliyordu. Jeon Wonwoo için karşı konulmaz bir çekilme hissiyle dolup taşıyor, ona ulaşabilmeyi her şeyden çok istiyordu.

Şimdi ise sarayın en tehlikeli odalarının birinde üzerinde oturan Wonwoo kapana kısılmak kolayca hayal edebileceği bir şey değildi. Wonwoo üzeri çıplak bir şekilde yan yan sırıttı. Serseri arsız gibi heyecanının yukarıları vuracak kadar yükseldi. İki kolunu sıkı sıkıya tutan Wonwoo yatağın ihtişamlı yaldız kaplama demirine çıkardığı üstüyle başladı.

Dokunmaması konusunda ciddiyetini ve ilerisini düşünürken işini halleden Wonwoo sıkı sıkıya onu bağladıktan sonra üzerinden indi. Mingyu öylece kaldı. Oyuna geldiğini anlaması uzun sürmedi. Wonwoo yana uzanıp üzerini örttü.

"Fazla sesini çıkarma, rahatça uyuyabilmek istiyorum."

Mingyu ona baksa da sadece çıplak sırtıyla bakıştı.

"Ciddi misin? Ümit verip kaçacak mısın?"

Wonwoo ona dönüp ters bir bakış attı.

"Gerçekten seninle birlikte olacağıma inandın yani."

Olanlara öfkesinin kolay kolay geçmeyeceğini bir kez daha kabullenmek zorunda kaldı. Wonwoo ona gerçekten kin besliyor olmalıydı.

"Hadi çöz beni."

Şansöylenin oğlu ona sırıtarak baktı. Hiç de çözecekmiş gibi durmuyordu. Mingyu ona masum bir bakış atmaya çalıştı.

"Hayır."

Dediğinin arkasında durup sahiden onu sabaha kadar öyle bağlı bir şekilde bıraktığında Mingyu'nun gözüne uyku girmemişti. Sabaha kadar aylak aylak tavanı izlerken düşündüğü tek şey saraydan kurtulmanın planıydı.

Günün ilk aydınlığı kendini belli ettiğinde serseri uyanması için Wonwoo'yu dürterken bir yandan da geceden beri çözebileceği ancak çözmediği bileklerini çözdü. Gitmeleri için harika bir fırsat olarak ona baktığında Wonwoo uyku sersemliğini hızlıca bir kenara bırakmıştı.

"Gidiyor muyuz?"

Mingyu geceden beri uyuşan kollarını ovuştururken ona ters bir bakış attı.

"Gelmek istiyormuş gibi davranmasan da gidiyoruz."

Wonwoo onun bu nazlanan haline gülümsemişti.

"Dün gece götünü kurtarmama sayarsın."

Uzatmadı Mingyu. Karıştırdığı dolaplardan bulduğu kalın ceketi Wonwoo'nun üzerine geçirip fermuarı yüzüne kadar çekti. Bir yandan dallamanın anlattığı planı kafasında evirip çeviriyordu.

"Her sabah, gün doğarken nöbet değişimi oluyormuş. Biz de bundan faydalanıp saraydan sızacağız."

Wonwoo onaylar şekilde başını salladığında birlikte odadan çıktılar. Mingyu önce birkaç adım atıyor, etrafa bakınıyor ardından onu peşinden sürüklüyordu. Böyle böyle girişe kadar geldiğinde, girdiği yerden çıkmayacaktı.

"Mutfak kısmı nerede?"

Yüzünü ceketine gömen gözlüklü çocuk ona anlamamış gibi baktığında Mingyu içinden bir küfür savurdu. Yaşadığı yeri bilmemesine mi şaşırmalıydı yoksa bu saray bozuntusunun sandığından daha büyük olduğuna mı emin olamadı.

Nihayet istediği yeri bulduğunda kolundan tuttuğu çocuk ile sakince ilerledi. Wonwoo yüzünü göstermeden onun arkasından ilerlerken gelen ses ile duraksadılar. Çoktan kahvaltı hazırlığın başlayan mutfağa girmeden önce Mingyu şapkasını çıkarıp Wonwoo'nun başına örttü.

Alt Şehir Serisi | SeventeenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin