on beşinci bölüm, ayın sönüşü

65 12 2
                                    

Beklenen son nihayet gerçekleştiğinde, fahişe bizzat Dohyun ile karşı karşıya geldiğinde artık tüm hikaye geride kalmıştı. Herkes ve her şey tamamen o anın arkasında kalmıştı. Seungkwan’ın geçirdiği o günlerin hepsi bir bir yok olmuştu. 

O an için tek bir gerçek vardı ve o da karşısında onun canını almak için bekliyordu. Seungkwan bizzat eceliyle karşı karşıya elleri kelepçeli bir halde duruyordu. Korkuyordu hatta korkudan ödü kopuyordu. Bunu gizleyebildiği de söylenemezdi. 

“Sen de beni özledin mi Seungkwan?”

Sesi bile her şeyi yıllar öncesine götürüyor, fahişe göğsü üzerindeki o ihaneti yıllar sonra ilk defa bu kadar somut bir şekilde hissediyordu. Kötü olan tek şey ise bu ihanete karşı kaybediyor olduğu hissinin her şeyden daha ağır basmasıydı. 

“Konuşamayacak kadar korkuyor musun benden?”

Konuşamıyordu zira karşısındaki herife karşı tek bir kelime daha zevk vermek istemiyordu. Onun bu tiyatrosuna ortak olmak, eğlencesine eğlence katmak istemiyordu. 

“O zaman sana ne yapacağımızı anlatayım değil mi?”

İşte tiyatronun başlayacağı kısım olarak buydu sanırım. Dohyun bir şeylerin olacağını bariz bir şekilde gösteren hırslı gözleriyle kendisine bakarken o kadar kolay kurtulamayacağını tabiki de biliyordu. 

“Yıllar önce yarım kalmış işimizi tamamlamak için yukarı çıkacağız.”

Lakin her şeyin ötesinde bunu beklediğini söyleyemezdi. Seungkwan duyduğu şey karşısında o kadar irkildi ki şaşkınlıkla bakışlarını ona dikti. Dohyun istediği tepkiyi almış gibi alayla karışık bir tebessüm etti. 

“Ailen ile hasret gidereceksin. Ne kadar da vefalıyım görüyorsun değil mi?”

Seungkwan kaçtığı cehenneme geri dönecek olmanın korkusuyla yavaş yavaş gözleri dolarken dudaklarını büzdü. Onun karşısında ağlamak istemiyordu ancak dayanabileceğini de sanmıyordu. 

“Aslında sana yapmak istediğim o kadar çok var ki Kwannie ama yukarıya çıkarıp şansölyenin gözünü boyayabilmem için seni harcamam gerekecek.” 

Yarım kalmış bir hikayeyi kendi kafasına göre süsleyip sunacaktı. Kaçak bir fahişenin cezasını tüm halkın önünde kesecekti ve herkesin gözünde bir kahraman ilan edilecekti. Seungkwan ondan o kadar nefret ediyordu ki her şeyi tepetakla edebilmek isterdi. 

“Heyy Dohyun!”

Araya giren üçüncü kişinin sesi ikisi için tanıdık olsa da Dohyun bundan hoşnut olmamış gibiydi. İzbe depoya giren Moon yüzündeki kırmızı maske gibi kullandığı örtüyü indirdi. 

“Her şeyi hallettim, hiçbir izimiz kalmadı.”

Fahişeye bakan Dohyun onun sesine dahi katlanamıyormuş gibi gözlerini devirerek Moon’a dönmüştü. 

“Kimse beni bilmiyor değil mi?”

Moon onaylar şekilde başını salladığında Seungkwan neden onun bu kadar itaatkar davrandığını merak ediyordu. 

“Anlaştığımız gibi.”

İkisinin bir anlaşmaya varması en basit düzendi zira ikisinin istediği de bir şekilde fahişeye varıyordu. 

“Neyi bekliyorsun o zaman? Sana her şeyi söyledim zaten.”

Konu bir anda dikkatini çekmesiyle bakışlarını korkuyla kaldırdı Seungkwan. Moon’un çoktan onu öğrenmiş olmasını beklemiyordu. Güvende olacak mıydı veya bir şey yapmış mıydı bilmiyordu bile. 

Alt Şehir Serisi | SeventeenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin