on birinci bölüm, kıyametin başlangıcı

248 23 6
                                    

Seungkwan karnındaki yarasıyla duydukları karşısında şok olduğunda başta ne yapacağını bilemedi. Böyle bir durumda ne yapılırdı onu da bilmiyordu. Başta Vernon'a gidip neden böyle bir şey yaptığını söylemek geçti aklından.

Bunun her şeyi daha zorlayacağını bildiğinden vazgeçti. Eğer bara giderse Jun olanlar yüzünden onu gördüğü yerde mahvederdi. Bu yüzden sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi serserinin evinde durmaya devam etmek istedi.

Serseri ve sevgilisi durumun eğlencesini kaçırmak istemedikleri için daha doğrusu Jun ile Jeonghan arasında doğacak gerginliği önleyebilmek ve garsonun tarafını tutabilmek için bara gitti. Fahişe yaralı haliyle elinde buza dönmüş kahvesiyle birlikte boş evde öylece kaldı.

Kaldı kalmasına ancak düşünmekten kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Jun'un aşırıya kaçan bir tepki verip Vernon'a bir şey yapmasından korkuyordu. Kendisi yüzünden garsonun kötü duruma düşmesini istemiyordu.

O evin içinde ne olacağına dair endişeleriyle bir iki saat geçirdiğinde hem korkusu hem de gelen gidenin olmaması kendisini iyice çıkmaza soktu. Böyle olmayacağına dair kendine kanaat getirip ayaklanmaya çalıştı. Daha ayağa kalkmadan acıyan yarasıyla bu işin iyi gitmeyeceğini bilse de ayakta durmak için çaba gösterdi.

Yerinden kalkıp serserinin evinden çıktığında eli yarasının üzerindeki sargıya bastırmış her adımında nefesini tutup tutup bırakıyordu. Vernon'u görmek istiyordu. Hatta bu bir ihtiyaçtan çok gereklilikti ancak bara gitmeyi de göze alamıyordu.

Bu yüzden yolunu onun evine çevirdi. Acıdan topallaya topallaya onun evine gidip merdivenleri tek tek indi. Evde olamayacağını biliyordu ancak eninde sonunda geleceğini biliyordu. Ne olursa olsun Vernon eninde sonunda geliyordu. Buna emindi.

Bir ara neredeyse evi gibi sürekli gidip geldiği o eve girebilmek için kapının pervazına elini iliştirdi. Görünüşte belli olmayan o yamuk açıklıktan içeri iki parmağını iliştirdiğinde anahtarı hissetti. Bunu daha önce de defalarca yapmıştı. O açıklığa fahişe için anahtar koyuyordu.

Aldığı anahtar ile kapıyı açıp içeri girdiğinde bir süre heyecanla bir süre de gerginlikle onu gelmesini bekledi. Hayır. Vernon günü gece, geceyi de gün edene kadar gelmedi. Fahişe de ne acısından ne de aklının fırtınasından o süreyi uyuyarak geçiremedi.

Yarasına dikkat ederek oturduğu o koltukta daha önce getirip bıraktığı sigaraların hepsini bitirdi. Ne yemeye ne de içmeye enerji bulamayan fahişe amansızca bekledi. Elinden bir şey gelmemesine karşı tek yapabildiği beklemekti.

Nihayet o kapı açıldığında duman olmuş evin içi bir anda temiz havaya kavuşmuş gibi aydınlanmış, Kwan nefes alabiliyormuş gibi hissetti. Kapıya baktı. Vernon açtığı kapıda durmuş ona bakıyordu. Bakışları bayık ve cansızdı. Her zamankinden daha beter.

"Hansol."

Garsonun bakışları yere indi. Seungkwan baktığı yere kendi gözlerini iliştirdiğinde de birkaç damla kanı gördü. Kendi kanı mıydı o? Kafasını kendi yarasına çevirdiğinde kırmızı bir alan fark etti.

"Siktir! Kanıyorsun."

Büyük bir şey değildi. Üç parmağı büyüklükteki kırmızılık çoktan kuruduğunu belli edercesine koyulaşmış eşyasını da koyulaştırmıştı. O kırmızılık dışında sadece paçasından aşağıya inen ince bir çizgi vardı. Harbiden kanamış ve Vernon bunu söylemeden fark etmemişti bile.

"Kapüşonunu çıkar."

Seungkwan oysa o kadar uyuşmuş gibiydi ki hiçbir şey hissettmiyordu. Elinde birkaç parça sargı beziyle gelen garsona baktı.

Alt Şehir Serisi | SeventeenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin