Kim Mingyu üzerine giydiği saray bekçisi kıyafetinin de üzerine saklayabilmek için giydiği kapüşonuyla üste çıktığında aklının ucunda olan her şey parça pinçik olmuş aklı çoktan dağılmıştı. Biraz da kendi mesleği gereği doğaçlama çalışmaya alışmıştı.
Aslında başına gelebilecek birçok faktör olduğunun da bilincinde hareket ediyordu sadece. Tamamen bir plana sadık kalmak ve onu kusursuz yerine getirmenin imkansız olduğunu biliyordu. Bunu tecrübe edebileceği zibilyon fırsatı olmuştu.
Üst şehirde, kenardan köşeden, kıyıdan kuyuntudan gizli gizli ilerlerken sesini ve ruhunu duyurmamak için büyük çaba harcıyordu. Günün doğmasına daha çok vardı ve gecenin kendisine şans getireceğini düşünerek karanlık sokaklarda devriye gezen bekçilere yakalanmadan sessiz sessiz ilerliyordu.
Lakin beklediğinin aksine saray ve çevresi sanki alt şehirden bile görünmek ister gibi parlak ve aydınlıktı. Etrafındaki her şey gecenin zifiri karanlığına inan aydınlatılmıştı. Buna geniş ve yüksek duvarları da dahildi.
"Şansıma sokayım gerçekten."
Daha önce az çok gördüğü duvarları gece karanlıkta aşabileceğini düşünmesi tamamen ters tepmiş ne yapacağını bilemez bir şekilde düşünmeye başlamıştı. Biraz ilerisinde ilerleyip etrafına bakınmaya başlasa da gözüne takılabilecek tek bir değişiklik bile yoktu.
Seungcheol ise hep sarayın içinde yaşayan o birliklerden olduğu için nasıl girebileceğine dair kesin bir tüyo vermemişti. Sadece gece duvar dışında gezen saray bekçilerinin eninde sonunda içeri girdikleri bir yol olduğunu ve bunu kullanabileceğini söylemişti.
Ne yazık ki Mingyu sarayın devasa etrafını ne kadar gezinirse gezinsin ne bir giriş ne de bir çıkış bulamadı. Sadece surların iki ucunun birleştiği o ana kapı dışında hiçbir şey yoktu. Şansölyenin gerçekten kutu bir bir sarayda yaşamasına söverek ana kapıya yöneldi.
Tek şansı vardı. Gizlice giremiyorsa gözlerine soka soka girecekti.
Kapüşonunu üzerinden çıkarıp sarayın etrafındaki çalılıkların birinin dibine koydu. Diğer bekçiler gibi başı dik ve ritimli adımlarıyla kapıya ilerlerken daha girmeden bok yoluna gitmemeyi diliyordu.
Mingyu sanki her gün yürüdüğü bir yolmuş gibi emin emin yürürken girişte bekleyen dört bekçi ona baktı. Serseri hiç istifini bozmadan girişe kadar gidip selam verdi. Bekçiler selamına aynı şekilde karşılık verdi.
"Şansölye beni emretmiş. Oğlunun yakın koruması için atandım."
Bekçiler onun dediğini hiç tartmadı bile. Öylece kapıyı açıp gecenin bu saatinde bir alt şehirli herifin içeri girmesine ortak olmuşlardı. Gerçi onları suçlayamıyordu. Alt şehirli kimi görse geberten bir herfini kucağına kimsenin gelmesini beklemiyor olmalılardı.
İçeride ilerlerken diğer bekçilerin şapkalarını kollarının altında gezdirdiğini fark eden Mingyu kendi bekçi şapkasını da çıkarıp kolunun altına aldı. Saraya girene kadar hiçbir problem yaşamadı. Kendisini gören her bekçiye selam verip öylece elini kolunu sallaya sallaya girmişti.
Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar basit olmasını beklemiyordu ancak bunun götünü kurtarmaya yetmeyeceğini düşünüyordu. Devasa binaya girdikten sonra ise Seungcheol'ün sözlerini hatırlattı kendine. Girdikten sonra soldan ilerileyip merdivenlere ulaşacak ve en üst kata çıkacaktı.
Girişte duran bekçilere de selam verip hatırladığı tüyo ile her gün yürüdüğü yol gibi ilerleyen Mingyu hiçbir şüphe bırakmamıştı. Merdivenlere geldiğinde kendi kendine şansölye ve adamlarının ne kadar mal olduğunu geçirerek keyifle çıktı. Uzun bir süre sonra Wonwoo'yu görecekti ve bu kendisinde bir miktar heyecana sebep olmuş olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alt Şehir Serisi | Seventeen
FanficAlt Şehir Serisi Birinci Sezon, Alt Şehrin Serserisi Suçun ve suçlunun legal olduğu bir alt tabakanın serserisi olan Kim Mingyu geçimini her türlü teklif ve suçla sağlıyordu. Birkaç karat için her şeyi yapan serserinin bu sefer görevi Jeon Wonwoo'd...