on sekizinci bölüm, darağacı gösterisi

31 11 0
                                    

Boo Seungkwan yıllar sonra bulunduğu kaçtığı cehenneme tekrar adım attığında tuhaf hissetti kendini. Gelene kadar yüzlerce kez tereddüt etti. Yüzlerce kez duraksadı ve yüzlerce kez geri dönmek istedi. Hiçbirinde ona engel olmayan serseri ve ikilisi kararına saygı duymaya hazırlardı. Yine de sonunda üst şehre çıktığında bu tamamen kendi isteğiyle yaptığı bir şeydi. 

Başta gerildi. O kadar gerildi ki oraya çıktığı gibi kendini ölümle burun buruna gelmiş gibi hissetti. Sanki gözlerinin önünde silah namlusu varmış da her an ölecekmiş gibi bir gerginlikti bu. Son seferinden sonra çok normaldi. Ayaklarını kıçına vura vura kaçtığı şehre kendi isteğiyle gelmesiydi absürt olan. 

Gelmek için de çok büyük bir sebebi vardı. Başka türlü hiçbir şey onu bu cehenneme döndüremezdi. Belki alt şehir her türlü suçu ve özgürlüğüyle cehennem olarak nitelendiriliyor olabilirdi ancak fahişenin gözünde üst daha büyük bir cehennemdi. Şimdi o cehennemde büyük şeytanın küçük şeytanı öldürmesine tanık olacaktı. 

Çok uzun zamandır gelmediği şehirde belli etmeden kaçak göçek dolanırken etraf oldukça tanıdıktı. Zaman ne kadar değişirse değişsin ne yapılar ne de insanları hiç değişmemiş gibiydi. Buna şaşırmamalıydı belki ancak bir zamanlar onlar gibi yetiştiğini düşündüğünde çok şaşırıyordu. 

Şaşırdığı insanlar arasında şehir meydanına oldukça yakın bir yere gelmişlerdi ki serseri o günkü seremoni için tamamen boş olacağını bildiği bir binaya çıkardı onları. Gündeme bomba gibi düşen Dohyun ve idamını tüm şehir meydanda iğne ucu yer bırakmayacak kadar dolduğunda darağacı için hazırlanan alanın biraz ilerisinde bir yapının balkonundaydılar. 

“Birazdan başlarlar.”

Kalabalığın tam arkasında olmalarına rağmen  hazırlanan kürsüyü rahatça görebilecekleri bir yerdi. Kalabalıktan derin bir gürültü etrafı kaplarken serserinin dediğiyle etrafta sirenler çalmaya başladı. Seungkwan yıllar önceden bildiği o ses ile tüyleri diken diken oldu. Şansölyenin şehirde olduğunu ya bir fetva ya da bir idam olacağını gösteren o siren sesi küçüklük travmasıydı resmen. 

Seungkwan takılı kaldığı kürsüye bakarken o kadar gerildi ki sırtına konan eli fark etmedi. Wonwoo onun sırtını sıvazlayıp bakmıştı. Gerginliğini bırakın içeriden yedi blok öteden gözükebilecek kadar büyüktü. 

“Seungkwan iyi misin?”

Daldığı yerden onu ayıran şey kendi adı oldu. Bakışlarını kürsüden çekip ona baktı. Yüzünde gerginliğini gizlemeye çalıştığı bir tebessüm belirdi.

“Olanlardan sonra ilk defa geliyorum buraya. Bir tuhaf oldum.”

Serseri durumu yumuşatmak istiyor olmalı ki sesli bir şekilde güldü. 

“Hatırlıyor musun? Bak şu iki sokak ötede çarpışmıştık seninle.”

Seungkwan eliyle işaret ettiği tarafa baktı. Hayatı için koşa koşa geçtiği sokaklardaydı. 

“Sürekli gerimde kalıyorsun diye kolundan tutup sürüklemiştim seni.”

Serserinin eğlenerek söylediği anlar fahişede o kadar da büyük bir eğlence oluşturmadı. 

“Mingyu senin beyninin sikeyim yeri mi şimdi?”

Manitasının sövmesi üzerine ayılan serseri fahişenin sırtına vurdu yavaşça. 

“Sadece ne kadar değiştiğini gör diye diyorum ha. O gün kaçarken Dohyun yüzünden ölmek üzereydin.”

Evet. O günler film şeridi gibi geçti gözünün önünden.

Alt Şehir Serisi | SeventeenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin