Beraber şakalaşarak tuttuğumuz balıklarla beraber sudan çıktık.
İne doğru ilerlediğimiz her an bir rüya gibi hissettiriyordu. Ben Heeseung'un güzelliğinden sarhoş olmuş gibiydim. Ara sıra bana seslendiğinde kendime geliyor, onun dışında ona bakarken dalıp gidiyordum.
İstemsizce ona baktığım her an daha da güzelleşiyordu. Siren formuyla insan formu arasında belli farklar vardı elbette, Heeseung ona rağmen çok güzeldi.
Diğer yaratıklar ona kıyasla oldukça mide bulandırıcı ve ürpertici görünürken Heeseung böyle değildi. Güzelliği korkuyla harmanlanmıştı adeta. Başkasına korku veren o güzelliği, beni baktıkça daha da içine çekiyordu.
Mor-gümüş karışımı saçları, soluk teni ve ince dudaklarıyla gözlerimin önünde görsel bir şölen duruyordu. İstemsizce onun hakkında düşünmekten kendime bakamaz olmuştum.
Onu düşünürken unuttuğum çokça şey oluyordu. Dinlemek, konuşmak, yemek yemek ve en önemlisi, düşüncelerimi okuyabildiğini unutuyordum.
Ona bakarak düşüncelerimde boğulurken kıkırdamalarıyla kendime geliyor ve rezilliğimin farkına varıyordum. Buradaki son günümüz olmasına rağmen o hiçbir şekilde bizim yanımızdan ayrılmıyordu.
En azından bir süreliğine onunla birlikte olan yaratıklara veda etmesini istiyordum. Buraya tekrar dönmeyecekti ne de olsa.
Diğerleri uzun süre uyanık kalacağı için son bir kez daha dinlenmeye karar vermişken, ben uyanıktım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışıyordum ama hiçbir etkisi yoktu. Baş ağrım bana büyük bir acı veriyordu. Çokça üşümeye başladığımı da fark ettiğimden gittikçe diğerlerinin yanına sokuluyor, vücut ısılarından yararlanıyordum.
Aslında yanına sokulmak istediğim kişi başkasıydı ama o bugün benden ayrıbir yerde yatmayı tercih etmişti. Bir yandan hissettiğim soğukluk ve baş ağrısıyla dönüp dururken birinin kalktığını fark ettim. Kalkan Heeseung'tu.
Kimseyi uyandırmamaya dikkat ederek sessizce inden çıkıp gitmişti. Düşündüğüm şeyi yapıyor olmalıydı. Diğerleriyle vedalaşmak için çıkmıştı.
Onun sesini duymaya başladığımda, baş ağrım biraz daha hafiflemeye başlamıştı. Yine de bir türlü uyuyamıyordum. Dakikalarca Heeseung'un gelmesini bekledim. Gelmedi.
Tüm gece boyunca, inden girdiğini hiç görmedim.
Sabaha karşı uykuma yenildim ve uyuyakaldım. Heeseung'un gelip gelmediğinden haberim olmadı.
O yorgunluğun etkisiyle saatlerce uyudum. Kimse beni uyandırmamıştı.
Uyandığımda, kendimi gemide buldum. Üzerim sıkıca örtülmüş ve alnımda da soğuk suyla ıslatılmış bir bezle.
Karşımdaki köşede Sunoo uyuyakalmış bir vaziyette kollarını kavuşturmuş halde oturuyordu.
Elimi yanağıma çıkardım ve buz gibi ellerimle alevler içindeki yanağıma dokundum.
Hareketlendiğimi fark eden Sunoo telaşlanarak hemen kalktı ve baş ucuma kadar gelerek ateşimi kontrol etti.
"Jaeyun, sonunda uyandın! Heeseung senin için çok endişelendi ve seni bana emanet etti. Normalde Jay biraz daha beklemeyi ve hazırlık yapmayı teklif edecekti ama sen hastalanınca Heeseung hemen dönmek istedi."
"Biz şu anda şehre mi dönüyoruz?"
Hevesle başını salladı Sunoo.
"Ne zamandır böyleyim ben?"
"Dün geceden beri hastaymışsın, Heeseung söyledi bize de."
Heeseung gece boyunca yanımda yoktu.
"Öyle mi? Ah, size de sorun çıkardım. Üzgünüm."
"Sorun çıkarmadın, güzelce dinlen."
"Diğerleri?"
"Diğerlerinden kastın Heeseung sanırım. Çağırayım istersen."
Başımı olumsuz anlamda iki tarafa salladım.
"Onu meşgul etmeyeyim. Çok endişelenmiştir benim için."
"Evet, seni gemiye de o taşıdı."
"Anladım. Ne kadar yolumuz kaldı?"
"Yaklaşık 5 saattir yoldayız. Yaklaşmış olmalıyız."
Kafamı anladığımı belirtecek şekilde eğdim ve gözlerimi kapatarak tekrar uyumaya çalıştım.
Bir türlü başaramıyordum. Aklımda sürekli Heeseung'un tüm gece olmayışına rağmen hasta olduğumu bilmesi dolanıyordu.
Bu mümkün değildi. Ya o yalan söylüyordu ya da ben yanlış kişiyi görmüştüm.
Bu konuda neden yalan söyleyebileceğini anlamadığım için konuyu kapatmaya karar vermiş ve kendimi biraz daha dinlenmeye vermiştim.
_________________________________________
aradan 72829292828829292 yil gecmeden yb?!?!??!
(kesinlikle can cekiserek yazmadim)