Tüm uykusuzluğumu atacak kadar derin olan uykumdan uyandığımda, çoktan eve gelmiştik.
Gözlerimi açtığımda uyandığım yer yatağımızdı, yanımda arkası dönük bir şekilde Heeseung uyuyordu. Kıyafetleri halen üzerindeydi, muhtemelen o da beni getirir getirmez yatmıştı.
Yatağımızın yanındaki aynadan yüzüme baktığımda şiş gözlerim beni karşılamaya başlamıştı. Ayrıca üzerim de değiştirilmişti. Heeseung benim üzerimi değişip kendisiyle ilgilenmeyecek kadar yorgundu demek.
Yataktan kalkmak için yeltendiğinde elimden tutarak beni geri çekti.
"Uyuduğunu sanıyordum."
"Uyuyordum. Senin hareketlerinle uyandım."
"Uyandırdığım için üzgünüm. Yat sen ben kalkayım."
"Olmaz."
"Neden?"
"Jaeyun. Ben, özür dilerim. Seni umursamıyormuş gibi davrandım ve kalbini çok kırdım."
"Özür dilemesi gereken benim. Senin açından asla düşünmedim, kendi duygularıma kapılıp evi terk ettim."
"Sorun değil, senin yerinde kim olsa aynısını yapardı."
"Yapmazdı. Benim yerimde başkası olsa bu kavga yaşanmazdı bile." gözlerimin dolduğunu hissettiğimde Heeseung'la göz temasını keserek yukarıya baktım.
"Jaeyun. Ağlama. Kendine yüklenme, ben de seni durdurmadığım için senin kadar suçluyum. Sen giderken tek bir kelime bile etmedim. Beni aradığında cevaplamadım."
"O zaman çok korkmuştum. Gittin diye."
"Gidemezdim ki. Seni bırakıp nereye gidebilirdim?"
"O kavgadan sonra gidersin sandım."
"Benim gidebileceğim bir yer yok Jaeyun. Ben buraya aitim."
"Korkmuştum. Sen telefonlarımı açmadıkça ağladım. Suçlu hissettim ama senden özür dileyemedim."
Heeseung baş parmağıyla yanaklarıma inen yaşları sildiğinde ağlamaya başladığımın farkında değildim.
"Jaeyun, geçti artık. Benden özür dilemene gerek yok. İkimiz de aynı derecede suçluyduk. Senin benden özür dilediğin kadar benim de senden özür dilemem gerekiyor."
"Ama suçlu değilsin ki." burnumu çekerek onu cevapladığımda artık kendimden bir haber şekilde ağlıyordum.
"Seni durdurmadığım ve sana bağırdığım için suçluyum. Kalbinin ne kadar kırıldığını hissetmeme rağmen durmadım. Bu yüzden suçluyum."
"Özür dilerim. "
"Dileme artık." kafamı göğsüne bastırdığında hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlamıştım.
"Öyle zordu ki, sensiz geçirdiğim şu iki gün bana cehennemden farksız hissettirdi. Kendimden ve söylediklerimden sayısız kez nefret ettim."
"Kendinden nefret edeceğin bir durum yoktu Jaeyun. İkimiz de gergin ve kırgındık, ikimiz de birbirimizi kırdık."
"Beni affediyor musun?"
"Sana hiç darılmadım ki."
Ben ağlamaya devam ettikçe Heeseung dayanamayarak yüzümü avuçları arasına aldı ve göğsünden kaldırdı.
"Ağlama Jaeyun, gözlerin çok şişmiş zaten."
"Kendimi affedemiyorum. Hala çok kötü hissediyorum."
"Seni bu hale getirdiğim için ben de kötü hissediyorum."
Biraz daha sakinleşmiş olsam da, gözyaşlarım halen durmak bilmiyordu.
"Jaeyun, istiyorsan seferlere gidebilirsin. Ben seni burada bekleyeceğim. Niki de seninle geleceği için gözüm arkada kalmaz."
Niki'nin adını duyar duymaz söylediklerim aklıma geldi ve tekrardan hıçkırıklara boğuldum.
"Heeseung...ben özür dilerim. Çok özür dilerim. O söylediğim şey...onu gerçekten söylemek istemedim, yemin ederim."
"Biliyorum Jaeyun. O an üzüntüden ne dediğinin farkında değildin. Sorun yok, ben alınmamıştım zaten. Kavganın başından beri gerçek düşüncelerinin farkındaydım."
Kollarıyla beni kendine iyice çektikten sonra saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Ardından başını boynuma gömdü, uzunca kokumu içine çekti.
"Çok özledim kokunu. Bu iki gün sana ne kadar cehennem gibiyse bana da öyleydi inan bana. Tüm her şeyini özledim bu iki günde."
"Ben de seni çok özledim."
"Biliyor musun Jaeyun, yatağın boş olduğu bu iki günde, burada uyuyamadım bile."
"Neden?"
"Sen yokken burada uyumak bir işkence gibiydi. Sen yokken evin içinde bile gezinmek istemedim. Her köşe senden bir parça taşıyordu ve her parça buraya geri dönmeyecekmişsin gibi hissettiriyordu."
"Ama döndüm."
"İyi ki döndün."
"İyi ki."
_________________________________________
bwbeklerjm benim aglcm