Dümen başındaki kaptana giderek durabileceğimiz herhangi bir yerde durmasını söyledim. Ama beni duymuyordu.
Sunghoon ilk gruptaki herkesle konuşmaya çalıştı ancak sonuç alamadı. Hepsi duydukları sesten bahsediyordu ama biz o sesi duymuyorduk.
Koşarak aşağı kata indik ve oda arkadaşlarımızın yanına girdik. Onları uyandırmaya da çalıştık ancak ben başarısız oldum. Jay ve Jungwon uyanmayınca odadan çıktım ve koridorda Sunghoon'u bekledim. Gelmedi.
Dakikalar geçti. Hava iyice kötüleşmeye devam ederken durum da garipleşiyordu. Kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Girdiğimde diğerlerini de uyurken gördüm. Sunghoon ise yatağında durmuş, ifadesiz bir yüzle etrafa bakıyordu.
Ona doğru yürüdüm ve konuşmaya başladım.
"Sunghoon?"
"Onlar da mı uyanmıyor?"
"Jay ve Jungwon'u uyandırmak için çok uğraştım ama uyanmadılar."
"Ne yapacağız Sunghoon?"
"Bu işte gerçekten bir gariplik var."
Cevap gelmiyordu. Sunghoon da beni duymuyor gibiydi.
Yüzünü kaldırmadan bir şey söyledi.
"Jaeyun, bu ses çok büyüleyici."
"Ne sesi?"
"Duymuyor musun Jaeyun?"
"Sunghoon. Ben hiçbir şey duyamıyorum."
Sonrasında yine cevap vermedi. Yüzündeki ifadesizlik de gitmedi.
Bir umut olmadığını anladım ve kendi odama döndüm. Bu olanları anlamlandırmaya çalışıyordum.
Aklıma tek bir ihtimal geliyordu. O olamazdı, olmamalıydı.
Dışarıyı izlemeye devam ettiğimde, geminin bir adaya yaklaştığını gördüm. Sanırım düzenliyordu her şey. Kaptan beni dinlemişti. Bu ses işi tamamen bir şakaydı, diğerlerinin de uykusu çok ağırdı. Sadece hava için bir açıklamam yoktu, tahminciler yanılmış olmalıydı.
Aniden çöken uykuyla geminin durduğunu göremeden uyuyakaldım. Uykuya dalmadan önce tek hatırladığım şey, güzel bir melodinin kulağıma dolmaya başlamasıydı.
Uyandığımda yerdeydim, gemi alabora olmuştu. Diğerleri de yakınlarımda boylu boyunca dizilmiş, kanlar içinde yatıyorlardı.
Acıyan kolumu ovuşturarak ayağa kalkmaya çalıştım. En yakınımda bulunan Jungwon'a ulaştım ve onu uyandırmaya çalıştım. Zorlukla uyandı, yaraları derin değildi.
Adım adım diğerlerini de uyandırdık. Altımız bir aradaydık ama diğerleri neredeydi?
Biraz daha ilerlediğimizde, nerede olduklarını gördük. Keşke görmemiş olsaydık.
Hayatım boyunca asla inanmadığım olan o tür, bir Siren, tam karşımda duruyordu. Hayal görmek istedim.
Yerde yatan grup arkadaşlarımın ölmemiş olmasını istedim. Vücut parçaları yarım yarımdı, çoğunu yemişti.
O yüzgeçli elleri ve sivri dişleri, kanla kaplıydı. Sakin bir yüzle bana bakıyordu. Bana karşı bir öldürme arzuları yok gibiydi, garipti. Çok garipti.
Önümdeki yaratık sakince yemeğini yemeye devam etti. Gözlerimin önüne, grup arkadaşımın uzuvlarını tek tek kopardı.
Sonrasında bir anda ayağa kalktı. Kendisine benzeyen iki üç Siren daha onunla beraber ayaktaydı.
Parçaladıkları cesetleri elleriyle bir kenara attılar ve önümü temizlediler. Ardından kendileri de o kenara geçti ve başlarını eğerek bekledi.
Suyun arasından büyük, heybetli bir beden çıktı. Okuduklarımdan tamamen farklıydı, bir üst seviye olduğu çok belliydi. Yıllarca bize Siren'lerin kadın olduğu anlatılmıştı, ama bu yaratık bariz bir şekilde erkekti.
Diğerlerine göre daha yapılıydı. Saçları ıslaklığıyla parlıyordu. Kanatları diğerlerininki gibi kopuk kopuk değil, tamamen özenle yapılmış gibiydi. Yüzgeçli elleri aynıydı, kolları bir insanınki gibiydi, aynı gövdesi gibi.
O beden suda yükselip karaya ayak bastığında, bir insan suretine büründü. Yüzgeçli elleri, iki kuyruğu, kanatları, sivri dişleri, yüzünde ve vücudundaki bazı pullar, sırtındaki dikenler gözlerimin önünde kayboluverdi.
Arkamdaki beşli, durumu aynı benim kadar şaşkın bir şekilde izliyordu. Yüz ifadem büyük bir hayal kırıklığına uğramış gibi gözüküyordu. Bu kadar yanılacağımı düşünmemiştim.
Bir Siren'in ellerine böyle kolay düşeceğimizi düşünmemiştim. Onlar yıllarca bunu beklemişti. O efsaneler boşa değildi. Onların alanına girmemizi istemişlerdi ve biz, gözümüz kapalı o alana girmiştik.
_________________________________________
yolda uyumayi beklerken bas donmesi ve mide bulantisiyla karsilasinca uyumaktan vazgecip bolum yazayim dedim