Sorgulayıcı bakışlarımı ona yönelttiğimde yüzünü aşağı eğdi.
"Ben bir daha seyahat edeceğimi sanmıyorum Jaeyun."
"Ama neden?"
"Bir süreliğine seyahatlerin durdurulacağını biliyorsun değil mi?"
Onaylar anlamda başımı salladım.
"Hayatımı bir düzene oturtmalıyım. Bu konu hakkında düşündükçe aklıma sadece Siren'ler geliyor. Onca insanın cesetinden tek bir iz bile kalmaması, hatırlayamadığım biri ile dönmemiz, her şey çok garip."
"Bunun sonunu nereye bağlayacağını merak ediyorum."
"Heeseung bir Siren olabilir mi?"
"Ne?"
Baştan aşağı titredim. Bir şeyleri açık etmediğimize emindim fakat durumu en fark etmemesi gereken kişinin fark etmiş olması bizim için büyük bir tehlikeydi.
Elinde buna dair bir kanıt olmadığı ve asılsız saçma bir teori olduğu için biraz olsun rahatlamıştım.
"Sunghoon, ne dediğinin farkında mısın sen? Böyle bir şeyin olma imkanı yok. Sevgilimin insan olup olmadığını anlayabiliyorum."
"Jaeyun, üzgünüm. Kötü bir şey demek istemedim. Elbette onu bizden iyi tanıyorsun ama bir şeyler çelişiyor."
"Bu çelişkinin sonucu benim sevgilimin Siren oluşuna mı çıkıyor?"
"Bir bakıma."
"Ondan neden şüphelendiğini anlamıyorum."
"Jaeyun, beni yanlış anlamanı istemiyorum. Ben gerçekten buraya geldiğimizden beri bu konu hakkında düşünüyorum ve doğru olmayan bir şeyler var."
"Ne gibi?"
"Sen garip hissetmiyor musun? Onun Siren olma fikri seni rahatsız etmiyor mu? Sevgilin en nefret ettiğin, varlığına inanmadığın türden bir canlı olsaydı ne yapardın Jaeyun?"
"Cevap basit. Onu öldürürdüm."
"Anlıyorum ama şöyle de düşün-"
"Bu kadar yeter Sunghoon. Heeseung bir Siren değil, ve olamaz da. Bu konuyu kapatmak istiyorum artık."
"Sen bilirsin Jaeyun."
Tam kapıya yöneldiğimiz sırada kapıda Jay'i görmemle gerginliğim iki katına çıktı.
"Sonunda gelmeye karar verdiniz. Kenar köşede öpüştüğünüzü sanıyordum."
Sunghoon ile aynı anda "Saçmalama!" diye bağırdığımızda Jay göz devirerek önüne döndü ve ilerlemeye başladı.
Giderken seslendi.
"İçeri gelin, konuşmamız gerekenler var."Sunghoon ile aynı anda birbirimize döndük ve ona ne olduğunu sorarcasına işaret ettim. Bilmediğini belirten bir şekilde kafasını salladı.
Daha fazla merakta kalmamak için tepsiyi aldık ve salona döndük. Ben gittiğimde olan sıcacık ortamın yerini yeller almıştı.
Hepsinin yüzü ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Kahveleri dağıttıktan sonra biz de oturduk.
Kimseden bir ses çıkmayınca konuşmaya karar verdim.
"Ne konuşacağız?"
"Sorduğun iyi oldu." dedi Jay kahvesinden bir yudum alırken.
"Biliyorsunuz ki bu son olaydan dolayı bir süre seyahat yapılmayacak. Cesetler bulunana kadar herhangi bir şeyin olmayacağı söylendi."
Hepimiz onu onayladık. Bir yandan Heeseung'un gözlerinin içine bakıyor ve sebep olduğu durumu anlamasını bekliyordum.
"Hayatımıza bir şekilde devam etmek zorundayız. Şu ana kadar beraberdik ve bundan sonra da beraber olmamız gerektiğini düşünüyorum."
"Haklısın!" diyerek onayladı onu Niki, genç adam gerçekten şu ana kadar ailesinden çok bizim yüzümüzü görmüştü.
"Seyahat yapılmayacaksa ne yapacağız?" diye sordu Sunoo, bu konu hakkında endişeli olduğu belliydi, bu gemi seferlerine katılmak için ailesiyle arasını bozmuştu.
"Bu iptaller uzun sürebilir. Normal hayatlarımıza odaklanmalıyız." Jay büyük bir soğukkanlılıkla sorusunu cevaplarken, ben halen istediğim cevabı alabilmiş değildim.
"Bu olay uzayabilir de kapanabilir de. Ama bana sorarsanız o cesetlerle ilgili bir terslik var."
Bugün herkesin derdi o cesetlerin kayboluşuydu sanki.
"Ne tür bir terslik?" Heeseung'un sorduğu bu soruyla Sunghoon tüm kinli bakışlarını ona yönlendirmişti.
"Cesetlerin hiç su yüzeyine çıkmaması sence de garip değil mi Heeseung?" Jungwon da yangına bir körük ekleyerek ortamı iyice alevlendirmişti.
"Evet haklısın Jungwon, garip."
"Bununla ilgili söyleyeceğin başka bir şey yok mu?" Sunghoon'un ona yönelttiği bu soru Heeseung'un sırıtmasına sebep olmuştu.
"Ne gibi?"
_________________________________________
bitirmisken atayim umarim iyi olmustur