Safkan evliliğiyle başlayan nefretle devam edip, arada sizi farklı şeylerin bekleyeceği ve sonu yarı kötü biten bir hikaye...
Kitabın hakları Regulus'un kıvırcık saçlarına saklıdır.
Başarılar;
Rosier🥇
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Uyandığım zaman güneş daha yeni yeni doğuyordu. Dün aklıma gelince yüzümde bir gülümseme meydana geldi. Sonrasında aklıma gelen bir şey daha vardı; ailemden gelen mektup. Çekmeceme koyduğum mektubu çıkardım. Üstünde aile logosu vardı. Yavaşça zarfı açıp mektubu içinden çıkardım. Her zamanki gibi kısa ve öz bir mektuptu.
Rigel'e
Pazar akşamı bir baskın olacak. Regulus, Bellatrix, Rodolphus, Lucius ve sende olacaksın.
Annen
Bir iç çektim. Bugün pazardı ve annem bugünden bahsediyordu. İlk defa bir saldırıya tam anlamıyla tanık olacaktım. Muhtemelen bizim gelme amacımız bu işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenecektim. Saat daha erkendi. Bende gökyüzünü izlemek için Astronomi Kulesi'ne gitme kararı aldım. Sessizce üstünü değiştirip odadan çıktım. Yoğun bir merdiven çıkma merasiminin ardından kuleye ulaştım. Kimse yoktu. Gerçi bu saate başka kim ayakta olur ki. Korkuluklara gidip gökyüzüne baktım. Güneşin doğmasının habercisi olan o kızıllık bütün güzelliğiyle duruyordu.
"Yine mi aşağı atlamayı planlıyorsun Rigel?" Duyduğum ses benim gökyüzüne bakma hevesimin hepsini kaçırmıştı. Çünkü gelen kişi bana daha çekici gelmişti tuhaf bir şekilde.
"Aslına bakarsan seni atmayı planlıyordum Regulus." Dedim mizahi bir şekilde.
"Bana bir borcun var Rigel." Kendimi sorgulamaya başlamıştım. Ona borçlanacak bişey yaptığımı hatırlamadığımdan anlamlandıramaz şekilde ona bakmaya başladım.
"Hadi ama hafızan gerçekten bu kadar kötü mü, yoksa anlamak mı istemiyorsun? Rigel cuma gecesi seni burada kurtardım ya. Yani bana bir can borçlusun."
"Tamam zamanı gelince öderim borcumu oldu mu?"
"Oldu. Bugün akşam Hogwarts'ın dışına çıkıp sonra cisimleneceğiz. Çünkü Hogwarts arazisi içinde cisimlenemezsin."
"Tamamdır. O zaman kahvaltıda görüşürüz."
"Gidiyor musun?"
"Yoo ben gitmeyeceğim. Sen bunları söylemek için gelmedin mi?"
"Tabiki hayır! Ayrıca ben senin nerede olduğunu nereden biliyim. Sana izleme büyüsü yapacak halim yok ya. Ben sadece erken uyandım ve aklıma yapacak bişey gelmeyince buraya geldim. Ama istiyorsan sen gidebilirsin."
"Hiçte bile ben bir yere gitmeyeceğim. İstersen beraber durabiliriz." Tamam anlamında kafasını sallayıp, yan yana oturduk. Ortak Regulus ile her baş başa kaldığımız zaman gibi yine sessizdi. Bu sefer sessizliği bozan Regulus oldu.
"Sende biliyorsundur haftaya Slughorn bir parti düzenliyor. Benimle gelmek ister misin?" Açıkçası bu sorusu beni şaşırtmıştı. Çok ani bir samimiyet kurmuştuk ve bu anlık teklifi beni şaşırtmıştı.
"Neden Anna Parkinson'a sormadın. Bence büyük bir zevkle kabul ederdi."
"Neden onu davet edeyim ki onunla sadece Slug Klübünden tanışıyoruz." Üç deyince inanıyoruz. Bir-iki-dört
"Ama istemiyorsan söyleyebilirsin. Nasıl olsa birbirimize yeni yeni alışmaya başladık. Zaten bu fikri annem sundu. Belki birbirimize alışırız diye." Evet niye sorduğu belli oldu.
"Evet yeni yeni alışmaya başladık. Ben biraz düşüneceğim. Belki partiye katılmam. Çünkü o tür şeylerden pek haz etmiyorum." Tamam anlamında kafasını salladı. Tabiki gitmeyecektim. Sonra on saat ne gideceğimi planlıyordum.
•••
Üstüme olabildiğince siyah olan kıyafetlerimi giydim ve saçımı at kuyruğu yaptım. Herkes uyumuştu. Bende sessiz yatakhaneden ayrıldım. Aşağıya indiğimde herkesin tam olduğunu gördüm. Beraber Flich'e yakalanmadan dışarı çıkmaya çakıştık. Dışarı çıktıktan sonra sıra Hogwarts arazisinin dışına çıkmaktı. Yürüme kısmı bizi baya yormuştu. Sonunda dışarı çıktığımızda Bellatrix bizi uyarılara boğmaya başladı.
"Gideceğimiz yer okuldaki düello kulübüne benzemez. Kendinizi her türlü tehlikeye karşı koruyabilmeniz gerekiyor. Karşınızdaki kişiye atacağız lanetler konusunda tereddüt etmeyin. Sonuç olarak hepsi birer aptal. Lord olabildiğince ölü istiyor. Ona göre hareket edin. Duydunuz mu!" Herkesin evet anlamındaki mırıldanmaları sonunda ben Lucius'a Regulus'ta Bellatrix'e tutunarak oradan ayrıldık. Biz daha beşinci sınıf olduğumuz için cisimlenmenin nasıl olduğunu bilmiyorduk.
Cisimlendikten sonra söyleyebileceğim tek şey; mide bulandırıcıydı. Geldiğimiz zaman buranın bir Muggle kasabası olduğunu fark ettim. Gerçekten açıyordum onlara. Çünkü büyü diye bir şey bilenken onun kurbanı olacaklarda.
Bellatrix "Başlayalım millet!" Diye bağırınca herkes harekete geçmişti. Heryeri yakıyorlardı hemde tek bir kelimeyle. Dikkat çekmesin diye bende boş olduğunu düşündüğüm evlere 'incendio' diyordum. Sonra yüzümü maskeyle kapattım. Her an seherbazlar gelebilirdi sonuç olarak ve evet cisimlenme sesleri duyulmaya başlanmıştı. Arkamı dönüp bana saldıranlardan birine 'İmperio' yapıp arkadaşlarına saldırtmıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse gerçekten insana zevk veriyordu. Bu zevk her saniye daha da artıyordu. En son Bellatrix'in 'toplanın ger gönüyoruz çağrısını duyunca, gördüğüm ilk adama 'Avada Kedavra' diye bağırıp uzaklaştım. Beraber cisimlenip Hogwarts'a döndük. Aklımda hala öldüremediğim o seherbaz vardı. Regulus ile biz arkadan gelirken diğerleri önden gidiyordu.
"Rigel gözlerin kıpkırmızı, nasıl oluyor bilmiyorum ama aynı Lord'un gözlerine benziyor." Regulus'un söylediği şeyle kendime gelmiştim. Ben ilk defa birini öldürmüştüm. Hemde bir değil birden fazla kişiyi öldürmüştüm. Bunu yaparken kendimi kontrol edememiştim. Bana bir anda ne olmaya başlamıştı.
"Aslında kırmızı değil. Gece olduğu için yanlış görmüşsündür." Diye konuyu kapatmaya çalıştım. Tabi ne kadar inandığı muamma.
Sonunda yürüme işlememiz bittikten sonra yine Flich'e yakalanmamaya çalışarak, Slyterin Ortak Salonu'na ulaştık ve herkes kendi yatakhanesine doğru yol aldı.
Selam Canlarım Beniiiim Yeni bölümü nasıl buldunuz? Regulus ile Rigel arasındaki samimiyeti nasıl buldunuz? Görüşmek üzereeee.