Safkan evliliğiyle başlayan nefretle devam edip, arada sizi farklı şeylerin bekleyeceği ve sonu yarı kötü biten bir hikaye...
Kitabın hakları Regulus'un kıvırcık saçlarına saklıdır.
Başarılar;
Rosier🥇
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hogwarts'a geleli iki gün olmuştu. Hogwarts'a geldiğimden beri sanki bazı öğretmenler ve öğrenciler ölüm yiyen olduğumu anlamış gibi geliyordu. Bütün enerjim sömürülmüş gibi hissediyordum. Emily ile uzaklaşmaya başlamıştık. Ölüm yiyen olduğumu biliyordu. Greengrass aileside ölüm yiyen olduğundan, mektup yazmışlardı. Konuştuğum kişiler bile değişmişti. Konuşmam dediğim kişilerle artık daha fazla konuşmak zorunda kalıyordum. Üstelik bu aralar 'babam' bir saldırı planlıyordu. Bir ölüm yiyen olarak bizim de bu saldırı benzeri şeylere katılmamız gerekiyordu. Elimde olsa Regulus'u bir kaşık suda boğacaktım. Hayır sen hangi akılla ölüm yiyen olmak istiyorsun ki değil mi? Diyelim istedin, beni neden bulaştırmıştı ki. Bide üstüne üstlük Bellatrix ve arkadaşlarının öldürücü bakışlarına maruz kalıyordum.
"Çook havalı hem kardeşim hem en yakın arkadaşım ölüm yiyen. Artık diğerlerinin korkmaları için bizi görmeleri yetecek." Sanki öyle değilmiş gibi Evan boş yapıyordu ya da insanlara eziyet etmek hoşuna gidiyordu. Söylediği şeye gülümsemeye çalışıyordum. Ama içimdeki o ışık Evan'a sövüyordu.
"Keşke bende toplantılara gelebilseydim ama malum babam..." dedi Barty. Açıkçası Öyle bir babam olsa öpüp başıma koyardım. Sonuç olarak babası Voldemort değildi. Gerçi onların babaları Voldemort olsa mutluluktan havaya uçarlardı. Galiba bende bir sorun vardı.
Kütüphaneye gelmemizle herkesin sesi kesilmişti. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma ödevini yapmak için gelmiştik, ama ben bunu bir ödev değil zevk olarak gördüğüm için önceden bitirmiştim. Zaten Emily ile konuşmadığımız için çok fazla vaktim oluyuyordu. Buraya gelmemin başka bir nedeni vardı. Gizemli annemi bulmak.
Hemen büyücülerin soyları ile ilgili bir kitap buldum ve kurt adamlarla ilgili gözükmesi için tılsımladım. Muhtemelen safkandı, çünkü Lord asla bir muggle doğumludan çocuk yapmazdı. Belirli safkan ailelerine baktım. Ama hepsini safkan balolarında ve toplantıda görmüştüm. Biri hariç; Alnilam Black. Üstelik adımız da aynıydı. Açıkçası öyle birimin varlığından bile haberim yoktu. Belki Regulus biliyordur diye düşündüm ve yavaşça yanındaki boş sandalyeye oturdum. Olabildiğince sessiz bir tonda;
"Regulus senin hiç ölen yada kaybolan yakın akraban var mı?" Dedim. Önce biraz düşünür gibi durdu.
"Aslında babamın anlattığına göre kız kardeşi varmış. Lord'a çok sadıkmış. Ama birgün evden kaçmış. Kimse bulamadığı için ölmüş olduğunu düşünüyorlarmış. Ayrıca bunu neden sorduğunu sorabilir miyim?"
"Hayır soramazsın." Dedim ve yapmacık gülümsemeyle yerime oturdum. Regulus göz devirip sabır diledikten sonra kitabına döndü. Kız resimde sarı, düz saçlı kahverengi gözlü biriydi." Lord'un dediği gibi anneme hiç benzemiyordum. Bu konuyu daha fazla kurcalamayacaktım. Kitabı yerine koydum ve diğerlerine söyleyip oradan ayrıldım. Kafamı boşaltmaya ihtiyacım vardı.
Önce odama gidip stoklayıp küçülttüğüm ateş viskilerinden iki şişesini aldım. Emily kitap okuyordu. Kolay gelsin deyip oradan ayrıldım. Doğruca Astronomi Kulesi'ne çıktım. Slyterin Ortak Salon'u Karagöl'ün altında olunca kulenin tepesine çıkmak beni yormuştu.
Önce ilerleyip gökyüzüne baktım. Gökyüzü bütün güzelliğiyle duruyordu. Yıldızlar parıl parıl parlıyordu. Sonra o güzelliğin içinde kazağımı kolunu sıvayıp karanlık işarete baktım. O işareti her gördüğümde aklıma Lord geliyordu, onun babam olması geliyordu ve muhtemelen annemide o öldürmüştü.
Ateş viskisi şişelerini normal büyüklüğüne getirip, şişeyi kafama diktim. Düşünmeye başladım. Acaba ölsem kaybedeceğim bişey olur mu diye. Hiçbir şey olmazdı. Ne doğru dürüst bir ailem, ne samimi bir arkadaşım vardı. Hatta yüksek olasılıkla beni gerçekten sevenlerin saysısı çıkar için sevenlerden azdı.
Aşağıya doğru baktım. Sonra demir korkulukların üstüne çıkıp oturdum. Gözümden bir yaş aktı ve kendimi aşağıya bıraktım. Rüzgarın direnci düştükçe canımı yakmaya ve vücudumda yaralar açmaya başlamıştı. Tam yere düşeceğimi hissettiğim anda durmuştum. Yerden en fazla altmış santimetre yukarıda asılı duruyordum. Yaşadığım şokla bilincim kapanmaya başlamıştı.
Selam canlaaaar. Biraz kısa da olda yeni bölüm geldiiii. Sizce Rigel'i kim kurtardı. Hikaye ile ilgili yorumlarını bekliyorum. İyi okumalaar.