SONUN BAŞLANGICI: SOY

216 20 4
                                    

Dışarıda bile artık kendimi süper kahraman olarak görmem normal mi? Güçlerim olduğuna o kadar inanmak beni insan yapardı, değil mi? Ben aklımı yitirmiyordum.

Bunun farkına vardığımdan beri 24 saat geçti uyumadan önce kendimi cimcikliyor, sayılarımı sayıyorum.

Heyecandan uyuyamıyor oluşum beni sürekli ayağa kaldırıyor. Neden uyuyamıyorum ki?

Telefonuma bakarken uyumayı dilememde en küçük ses beni uyandırmaya yetiyordu. Son kez ayağa kalktım. Ses yapan o musluğun başında dikildim, sesin akış şekli belli bir ritimde ilerliyor. Belki uykumu getirir diye düşünüp çamaşır makinesine dayanarak gözlerimi kapattım.
Kısık bir şekilde gözlerimi açtım. Öylece yerde yatıyordum, başımı kaldırdığımda musluğun hala aktığını gördüm, çoktan sabah olmuştu bile. Ayağa kalkmaya çalıştım.
Bu kadar çabaya rağmen rüya görmemiş olamazdım. Telefondan saate bakmaya çalıştığımda odaya tekrardan Sue girdi.

''Ders iptal edilmiş ya şaka gibi.''

''Sana da günaydın Sue.''

Başını eğip elindeki fincanla yatağa oturdu. ''Alabildin mi elmayı rüyanda ?"

Yüzümü gözümü düzeltmeye çalışırken cevapladım. ''Uyuyamadım ki doğru düzgün. Ne rüyası?''

''Boşver ya ne olacaksa olsun.''

Kitapları alıp yatağa onun yanına geçtim. ''Bir şey olmuyor ki. Sorun da bu.''

''Çok inanıyorsun böyle şeylere.''

Düşünebildiğin her şey gerçektir. Bir keresinde annem öyle demişti. Belki de bana bir masal okuyordu, pek emin değilim ama...

Yatağa geri yattım. ''Çok sıkıldım ben bu hayattan. Her şey çok monoton.''

Sue geri yanıma yattı. ''Ne yapacaksın ki kılıcı bulup? Hadi buldun neden o?''

''Kılıç mı? Ne kılıcı?''

Sue yüz üstü bana doğru döndü. ''Şu kılıç işte diyordun ya rüyamda görüyorum diye.''

''O kılıç mı? Onu ben istemiyorum ki. Sürekli biri bana nerede olduğunu soruyor hayır yani sanki söyl-''

Sue'nin bana bakışları çok farklıydı. Bana bakıyordu, gözlerimin tam içine bakıyordu. Gittikçe kırmızılaşan o gözleriyle.

Aniden ayağa kalktım. "Sue diye birini tanımıyorum ki." O benden hala bir cevap beklerken sordum.

''Ne istediğini bilsem cevaplarım sanırım.'' Sue bana bakmayı kesti. Kalp atışımı normalde tutmaya çalışıp, fark ettiğimi fark etmemesini sağlamaya çalıştım. Kitaplardan birini okumaya kalkıştığım o an tekrardan bana döndü.

''Söyle gitsin işte zaten senin değil.''

Neyden bahsediyordu bu. Bir kılıç mı bilmem gerekiyor?

Tekrardan yanına yattım. ''Belki de yanlış kişide arıyordur ha? Çünkü ben bildiğimi sanmıyorum.''

O an kendimi ful kırmızı ipe sarılmış, o kılıca odakladım. Gözlerimi açtığımda kılıç birden elimde beliriverdi. Sue ya da her kimse ona yaklaştım. Titreyen ellerimle kılıcı ona saplamaya karar verdim. Fakat o kılıcı eliyle tuttu.

''Gerçek olmayan bir şeyle beni mi yaralamaya çalışıyorsun?''

Tekrardan kılıç elimden düştü. Ona bakmak için kafamı kaldırdığımda boş yatağımla bakıştım. Saate baktım fakat en son ne zaman gerçekten uyuduğumu hatırlayamadım.

Duşa girmeye bile korkmaya başladığım an kendimi durdurdum. ''Kabuslar bitebildikleri için güzeldir.''

Bu bana küçüklükten beri olan bir şeydi. Bir rüyayı sanki bölüm bölüm görmek. Aslında tek bir rüyada görüyorum ama onu parça parça hatırlıyorum.

Hazırlanırken kendimi teselli etme aşamamı bitirdiğimde kampüse doğru yol aldım. Yol boyu tanıdık hiçbir sima göremedim. Geç kaldığını düşünüp adımlarımı hızlandırdım fakat sınıfta kimse yoktu. Telefonumu kontrol ettim. Gelen son mesaj görüntülenmişti.

''Bugün ders yok.''

Kendime tokat attım. ''Bu artık eğlenceli gelmiyor.''

Kendimi sakinleştirmek için kütüphaneye atıldım. Kitap okuyarak sakinleşmeye çalışsamda, beynimi susturamadım. İnanç kitaplarındansa şu anda bana daha normal kitaplar lazımdı.

Öylesine bir aşk romanı aldım kütüphanenin raflarına dayanıp orada kendime bir yer yaptım. Elbetteki ders ara saatleriyle birlikte içerisi bir anda dolmuş, alanım işgal edilmişti.

Neyseki benim bulunduğum araya tek kişi gelmişti. O da kitaplardan yastık yapıp uyumaya çalışanlardandı.

Kafamı tekrardan kitaba odakalamaya çalıştığımda kitap çoktan film gibi gözümün önünden geçmeye başlamıştı.

En azından orada aşktan başka bir şey yoktu. Sıcak bir fırında iki güzel karakter. Fırın bu tür terimleri anlatmak için en güzel seçimdi. Kendi kendine sıcak olan bu ortam içinizi ısıtmaktan başka bir şey yapmıyordu.

''Siktir!''

Güzel kitabımdan kafamı yandaki çocuğun uyanışı kaldırmıştı. Ona doğru baktım. Elini yüzüne koydu. Kabus gördüğü apaçık ortadaydı.

Hala kendimi sakin tutmaya çalışırken ona doğru baktım. Tekrardan kafasını kitaplara koydu ama bu sefer gözlerini kapatamadı. Bu durumu en çok anlayacak olan kişinin ben oluşum garipti.

Ona baktığımı anladığında gözlerimi tekrardan kitabıma çektim. O ise daha da bana yaklaşmayı seçti.

''Kabuslar neden en stresli olduğum anı buluyor ki?''

''Sen tanıyor muyum?''

''Hayır,'' diyip elini uzattı.

''Ben Maveth... Maveth M- sadece Maveth.''

Ne kadar aslında soy adını merak etmesem de bu durumu zorlaştırması merakımı doğurmuştu.

BORSIA: LANETLİ KRALLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin