SONUN BAŞLANGICI: BELİRLİ BİR SON

9 4 2
                                    

"Her şeyin belirli bir sonu vardır. Çözemediğim yel şey şer. Onu nasıl çözerim bilmiyorum. Denedim, ama fayda görmedim."

"Neden sadece onları öldürmediniz?"

"Katil olmak, sence onları düzeltir miydi?"

Kafa salladım. "Sanmıyorum efendim."

"Belki de suç bendeydi."

"Hayır kendinize öyle demeyin."

"Öyle Edith, öyle. Onları durdurmak istemek yalnızca onları çoğaltıyor. Maveth bunun örneği değilimdir."

"Hayır efendim siz sadece küçüktünüz."

"Küçük müydüm?" dedi göz yaşlarının ardındaki gülümsemesini gösterdiğinde.

Elimi omzuna koydum. "Yolun başındaydınız. Her şeyi öğrenmiş birine göre oldukça bilgiliydiniz."

                                                           (Edith ve Georgina)

"Ben hasta değilim, biliyorsun değil mi?"

Onu geri yatağa yatırdım. "Biliyorum. Sadece yatakta kal."

"Benim bu durumda olmamam gerekiyor."

Alnına bir öpücük kondurup koltuğuma geri döndüm. "Sadece b-"

Hasta bakıcı tekrardan içeri girdiğinde kapıya yaslandı.

Kapıyla arasında hiç fark yoktu. "Kapıdan nasıl geçtiğini görmem lazım," diye düşünürken Maveth kolumu çekiştiriyordu. Ona döndüğümde beni önünden çekip konuşmaya başladı.

"Ne zaman çıkarım acaba ben?"

Brantly yanımıza geldiğinde bana konuştu. "Hastanız bi-"

Maveth sadece benim duyabileceğim bir tonda konuşmaya başladı.

"İnsan muamelesi görmekten daha kötüsü de hasta bir insan muamelesi görmektir."

Onu bakışlarımla susturmaya çalıştığımda daha da sesli konuşmaya başladı.

"Burdan istediğim zaman çıkarım."

"Hayır hanımefendi. Beyefendi istediği zaman çıkamaz."

Maveth araya girdi. "Neden benimle konuşmuyorsun?"

Brantly'nin gözü asla Maveth'e dönmemişti. Adam direkt benimle konuşuyordu. Normal olan da bu değil miydi?

Maveth aniden ayağa kalktı, gözlerinden öfkesi belliydi. Brantly'nin yakasına yapıştı. Brantly yavaşça kafasını ona doğru döndürdü. Elini yakasından alıp bıraktı.

"Neler oluyor?"

Maveth gülmeye başladı. Öfkesi gülümsemesiyle birleşmişti resmen.

Elini sadece önlüğünün üstüne tuttu. Brantly ne yaptığına bakmaya çalışırken Maveth onu çoktan yere fırlatmıştı bile.

"Bu ara herkes güçlüyü oynamaya çalışıyor."

Brantly kendini duvara doğru sürüklerken Maveth yavaş yavaş yürüdü. Gözleri tekrardan kırmızıya döndüğünde elini şıklattı ve elini Brantly'e uzattı.

"Dikkatli olun bayım."

Brantly, kafası bulanıkken Maveth'in elinden tutup ayağa kalktı.

"İlginiz için teşekkürler. Bir daha görüşmemeye."

"Gidelim mi hayatım?" Maveth elimden tutup beni kaldırdı.

Hala şaşkınlıklar içindeyken kapıdan çıktık.

"Neler oluyor diye sormam sana dejavu yaşatır mı?"

Güldü. "Onlar sadece birer insan."

Koridorum ortasında durdum. "İnsan olmak kötü bir şey mi?"

Tekrardan elimden tuttu. "Hadi ama Edith. Ne demek istediğimi biliyorsun. Böyle mi muameleyi mi hak ediyorum."

"Sanki sadece kıskandın."

Yüzüme doğru yaklaştı. "Benim olanı mı?"

"Bilmem belki doktoru kıskandım?"

"Hasta bakıcı. Sadece bir hasta bakıcı," diye düzeltti.

"Uzun bir hasta bakıcı," diye bende onu düzeltmek isterken beni koridorun ayrımında duvara yasladı.

"Kim daha uzun hatırlamak ister misin?"

Yutkundum. Tepki veremedim sadece... yutkundum.

...

Kilise sakinliğini koruyordu. ta ki orayı oturma alanına çevirenler gelene kadar.

Giselle gecenin karanlığında parlayan o dans salonuna girdi. Kilisenin krallık olduğu zamanlardan birinde, güzel bir gecede...

Giselle'in saçları bir anda örgülü bir topuza, giydiği kıyafetler uzun gösterişli bir elbiseye dönüşmüştü.

(Giselle'in ağzından)

Zamanı, onunla oynuyorsak geçirmek gibiydi yok. İçki köşesine doğru adım attığımda o şarkı çalmaya başladı. Sadece bir ana ait olan o şarkı.

Dans pistindeki boşluklarda bakışlarım kayboldu. Kadehimi sıkıca tutarken o boş alana doğru yürüdüm.

Birden arkamdan gelen birisi beni kendine doğru çevirdi ve belimden tuttu.

"Mav-" diye ona döndüğümde onun sandığım kişi olmadığını anladım.

Yana doğru taranmış parlak gri saçları ve kirli sakallarıyla onu burada hiç görmediğimi söyleyebilirdim.

"Giselle..." diye bekledi.

"Sadece Giselle," diye düzelttim.

Konuşma sesinden onun kim olduğunu anlamak zor değildi. Yutkundum. Kalbimi ondan uzak tutmak, atışını duymasını engellemek istedim, fakat beni çok sıkı tutuyordu.

"Neden?"

"Efendim?" diyerek başımı ona doğru çevirdim."

Hafif sırıtarak biçimde hala bana bakıyordu. Kafasını yana yatırdı. "İkisini de kabul etmiyor musun yoksa?"

Kafa salladım. "Onlarla bir bağım yok. İki yerde de bulunmadım, bu yüzden."

Konuşmamı yarıda böldüğünde beni koluna yatırdı. Ne kadar düşeceğimi düşünsemde beni asla düşmeyeceğim bir biçimde tutuyordu.

İçimden geçirdim, "Bir şeyler biliyor, daha fazlasını istiyor."

"Hala buraya geliyorsun ama."

Durdum. "En azından ne olacağını biliyorsun?"

"Beni bilemedin ama."

Şarkının değişiminde içkisini alıp kolunu araladı. "Bunu neden yapıyorsun?"

"Neyi?"

"Benden ne istiyorsun?" Geri çekildi.

"Sadece arkadaş ediniyor olamaz mıyım?"

Koluna girdim. "Pekala, öyle olsun."

Elini uzattı. "Smith, Martin olan."

Hiç bilmiyormuşum gibi davranarak elini sıktım.

...

BORSIA: LANETLİ KRALLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin