SONUN BAŞLANGICI: ÖZ

12 4 2
                                    

Edith'in dudaklarından hiçbir ses çıkmıyordu, sessizlik içsel bir çığlık gibi yankılanıyordu. Gözleri, pencereden dışarıya kayarken, düşünceleri gökyüzündeki bulutlar gibi karışık ve belirsizdi. Brantley yanındaydı, ama benliğim parçalanmış gibiydi.

"Söyleyebileceklerim tükenmiş gibi hissediyor," diye düşündüm. Kelimeler, içsel bir fırtınanın ardında kaybolmuştu ve artık benim için anlam taşımıyordu. İçimde biriken acı, bir sessizlik tablosu çiziyordu.

Brantley'in anlayışlı bakışlarına rağmen, ona bakma gücüm yoktu. Gözlerim, odanın içinde dolaşırken, duvarlar bana hapis gibiydi. Duygusal bir kaosa sürüklenmiştim ve anlatılacak bir hikaye kalmamıştı.

"Sessizlik," diye iç geçirdim, "konuşmanın yerini almış gibi hissettiriyor. Kelimeler, bu hüzünlü sessizlik karşısında güçsüz ve anlamsız kalıyor."

Brantley, sessizliği bir kabul gibi karşıladı, anlamı gözlerinde buldu. Ama içimde dönen birçok soru vardı ve şu anki haliyle ifade etmekte güçlük çekiyordum. Sessizlik, içsel dünyamın karmaşıklığını Brantley'e en derin şekilde aktaran bir dildi.

Sadece fısıltıyla söyledim. "Kabuslar değil de güzel rüyalar daha da yoruyormuş."

...

Maveth kapıda onların konuşmasını dinlerken bir an bile kıpırdamadı. Gözleri kırmızıya döndüğünde Edith'ı suçlayamadı. Hiç hatalı olduğunda bu kadar inanmamıştı. Önünde çok bir seçeneği yok gibi gözüküyordu ki zaten Maveth çoktan planlarını yapmıştı. Fısıltıyla söyledi. "Özür dilerim Edith! Her şey için... özür dilerim."

Kilisede olanları merak ettiğinde adımlarını oraya doğru attı. Beklediğinden daha sakin ve sıcak bir sahneye şahitlik etmişti. Bella ve Giselle hiç olmadıkları kadar mutlu gözüküyorlardı. Onlar için endişelenilecek bir şey yoktu. Maveth bunun farkında olarak arkasını döndü.

Smith sadece ona seslendi. "Baştan beri sana sormak yanlıştı..."

"... ama ne vardı Jabez yanıldı. Beni kötü olarak algılasan bile biz aynı değiliz. Sen amacın uğruna herkesi yaralamaya yemin etmişsin. Ben ise sadece silahın diğer tarafındakini..."

Maveth'in yüzüne üzücü bir gülümseme yerleşti. "Fedalar hayat kurtarır... illa ki duymuşsundur bunu Smith."

"Gerçekten bunu bilsen Isobel için kendini feda eder miydin?"

Smith bunu düşünmeye layık bulmadı. "Sanmıyorum evlat. Bundan sonra o kızın hasta bakıcıyla mutlu olacağını bildiğin halde kendini feda eder miydin?"

Bunun Maveth'i kızdırması gerekirken o kafasını kaldırdı. "İşte bu yüzden biz asla aynı değiliz. Sen Isobel'i mutlu görmek istemiyorsun, seninle mutlu olmasını istiyorsun... ne bencillik ama."

Ama bu Smith'i kızdırmıştı. "Sadece sormak için soruyorsun. Bunu gerçek olmadığını ikimizde biliyoruz. Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş onun fısıltılarını bile duyacaksın. Ölmüş olsan bile..."
"Georgina lanetleri böyle böyle yaratmış işte, şimdi anlıyorum," dedi Maveth gülümsemeye başladığında. Başını kaldırıp gökyüzünün güzelliğine baktı.

"Bunu hak etmiyorsun ama yaşaman gerekiyor. Eğer atlatırsan mutlak mutluluğa sahip olacaksın."

Maveth elini kaldırdığında Smith bunun işe yaramayacağını biliyordu. Maveth elini şıklattığında ise gülümsedi. "Ne yapıyorsun?"

"Belki de ikimiz de yanlış kişiye sormuşuzdur."

BORSIA: LANETLİ KRALLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin