SONUN BAŞLANGICI: BENLİK

43 5 10
                                    

(Birkaç saat önce)

Aynı ifadeyle tüm gün yatakta yatmak, saate baktığımda sadece 2 saat olduğunu anladığımda doğruldum. Tezgahın üstünde bir not.

"Yemek ye:)"

Gülücük hiç bu kadar sahte gelmemişti bana. Zaten şu sıralar hiçbir şey eskisi gibi gelmiyor ki.

Aynaya baktığımda hep kusurlarımı görürdüm ya şu an ondan bir iz yok çünkü yüzüm bile sahte. Bana ait olan bir durum değil.

Yatağıma dönüp baktığımda kendimi yatakta gördüm. Onun benim gibi göz altı torbaları yoktu. Sert bir imaja sahipti ve bu onu güçlü gösteriyordu. Hafif sırıtışı Smith'i andırıyordu. Güçlerinin farkında, her şeye olduğu gibi.

"Zavallı gibi duruyorsun."

"Biliyorum," diye yanıtladım yanına otururken.

"Ee, ne yapacaksın?"

"Böyle yaşarım diye düşünüyorum."

"Kraliçe yanıldı mı yani?"

"Kraliçe... evet, yanıldı."

....

Giselle saçlarını tararken Bella yataktan onu gözlüyordu.

"O kadar saçı toplamak ağrı yapmıyor mu?"

Giselle kafa sallarken Bella onun yanına gidip saçlarını kulaklarının arkasına aldı. "Böyle daha güzelsin ama."

Giselle gözlerini kıstı. Sözüne başlamadan Bella araya girdi.

"Öyle değil. Her zaman güzelsi-"

Giselle onun sözünü keserek ona sarıldı. "Seni baloya götürmek isterdim ama geçmişi dağıtmak istemem."

Bella sadece güldü. "Kraliçen olmak gurur verici olurdu."

"Sen benim her zaman kraliçemsin."

Bella ona daha da sıkı sarılırken Giselle'in kollarının gevşediğini fark edip ona baktı.

"Giselle!"

...

Aynı ev, aynı yağmurlu hava. Bahçenin tan ortasında elindeki bıçakla kanlar içinde yatan bedenimin başında bekliyorum. O an yatağımda gördüğüm güçlü Edith'ı öldürdüğümü düşündüm.

Ne zaman uyduğumu bırakın nerede uyuduğumu bile hatırlamıyorum ama şunun çok farkındayım bu rüya sadece bir rüya değildi. Hakkını vermeliyim, gerçekten uğraşılmış bir rüyaydı ki ikinci versiyonunu görüyorum. Smith bu sefer bana doğru eğilmiş bir şeyler anlatıyordu. Ona bakıp gülümsemekten başka bir şey yapmadım.

"Aynı rüya. Rüyadan nasıl kurtulduğumu mu anlamaya çalışıyorsun?"

Smith gözlerini bana kilitledi. "Avcı umbrallar, hiç bu ismi duydun mu?"

Kafa salladım. "Yalnızca bir Martin'in açabileceği bir güçlükte olan oklara sahipler. Elgortları. avları yapabilmeleri için gereken şeye sahip olanlar."

"Jabez'in adamının elindeki ok Maveth'de bu etkiyi gösterdi mi?"

"Niye bunları soruyorsun?" diye yeltendim artık konuşmaya bile mecalim kalmadığında.

"Umbrallar ölür mü?"

İstemsizce kafa salladım. Smith konuşurken aynı anda içimden geçirdim. "O zaman Andy nasıl ölüydü?"

"Hiç kendinden çok güvendiğin Maveth'e bunları sormak aklında geldi mi?"

"Onlar rüya değil miydi? Ben gerçekten öldüm mü?"

Zaten nefes alamıyorken gözlerim kararmaya başladı. Ya da ben öyle sanıyordum ki hala her şeyi en net haliyle görüyordum. Akıl sağlığımı kaybetmek dedikleri bu olabilir mi?

Kafamda kurduğum onca senaryonun doğru çıkışı... Savaşmaktan kaçınışım, düşünmeye çalışmayışım...

Smith dudaklarını birbirine bastırırken doğruldu.

"Sandığımdan da aptalmışsın."

...

Giselle onları duymuyordu bile. Odağı tamamen yerde kanlar içinde yatan Bella'ya doğruydu. Derin derin nefes alırken diğerlerine baktı.

Edith bayılmak üzere bir haldeyken tek gülen Smith'di. Elindeki eldivenlere baktıktan sonra teli iki eliyle sıkıca tuttu ve yavaşça Smith'e doğru yaklaşmaya başladı.

Orada olan kimse onun farkına varamayacak kadar meşguldü ki Giselle dikeni Smith'in önünden boğazına doğru götürdü.

Fakat Smith'in bunu fark etmesi uzun sürmedi. Kollarıyla Giselle'in kollarını aralamaya, kendini kurtarmaya çalışırken Edith hala önündeki bedene bakıyordu.

Smith'in çabası sonunda tel ortadan ikiye ayrıldı. Smith bir an bile düşünmeden, teli eline alıp elinin kanamasına razı gelip onu Giselle'e doğru sertçe fırlattı. Diken Giselle'e değmeden elini şıklatıp her şeyi normal haline getirdiğinde değişen hiçbir şey yoktu.

Giselle kanlar içinde yatarken Smith arkasını döndü. Tüm öfkesiyle Edith'ın çenesinden tuttu.

"İlaç nerde?"

Edith ona boş bakışlarla bakıyordu. Sadece bir anlığına düşünmeye çalıştı.

Kendini kilisede buldu. O çocuk hala koşuşturuyordu. "O gün seni oyaladığım için papazla konuşamadın."

"Sen tam da o gece, Maveth bıçaklanmadan önce altında durduğum kozalak ağacının altında duruyorsun."

"Ellerim sihirli değil diye kaç kez tekrarladım bilmiyorum."

Edith kafasını kaldırdığında kozalaklara baktı. İlk rüyalarını gözden geçirdiğinde, buraya düştüğü de aşikardı.

O geceyi tüm ayrıntısıyla kafasında kurmaya başladı. Ağaçlar, kavuklarına dokunuş ve kozalak....

O gece ellerine kozalaktan kalan bir sıvı bulaşmıştı. Doğruydu, elleri sihirli falan değildi. Maveth'i Edith'ın elinde kalan kozalak sıvısı kurtarmıştı.

Edith kendine geldiğinde etrafına bakıp Smith'i aradı. Ayağa kalkmaya çalıştı, diğerlerine ulaşmaya çalıştı fakat kulağında yankılanan el şıklatma sesiyle gözlerini açtı.

Artık gözleri görmüyor, sesi çıkmıyordu.

Kendini bu şeyin kollarına bıraktığında gözlerini açabildi.

                                                                                                                                                                                                          Devam edecek...

BORSIA: LANETLİ KRALLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin