Maveth'i odamı turlamakta alı koyamadım. Aynalı masanın önüne geçip oturdu. Aynanın ışıklarını açıp saç bandını ona taktım. Aynadaki yansımasına ciddi bakışlarla baktıktan sonra bana baktı.
"Bu ne?"
"Saçların önüne gelmesin diye taç."
"Neden geyikli?"
"Bilmem. Pazardan almıştım."
Çekmeceleri açtıktan sonra tekrardan bana döndü. "Hepsini kullanıyor musun?"
Kafa salladım. "Her gün değil."
Kaç ay önce indirimden ikili aldığım maskelere uzandım. "Senin sadece buna ihtiyacın var gibi duruyor."
Yanına oturup maskeyi yüzüne taktım. Maskeyi düzeltirken diğerini alıp benim yaptığım gibi yüzüme yerleştirdi.
Saçlarımı omzumdan arkaya doğru attı bana bakmaya devam ederken. Durumdan kurtulmak için maskenin ambalajını elime aldım.
"10 dakika bekleyin diyor."
...
Kadehleri çıkarttığım an sordum. "Kırmızı mı beyaz mı?"
Buzdolabının arkasına saklanmaya çalışan bana bakarak cevap verdi.
"Rose."
Zaten tek olan şişeyi alıp masaya götürdüm."
İki kadehten sonra ayağa kalktım. Maveth'in açtığı şarkılardan birine eşik etmeye çalıştım.
"Sen Elvis'e takmışsın." Kafa sallayarak bana ayak uydurmaya çalıştı.
"Umbrallar sarhoş olur mu?"
Kafa salladı. İçkisinden bir yudum alırken. Kadehini doldurmak için şişeye uzandığında birden kendimi yere bıraktım. Yere düşmedim.
Maveth beni belimden tutmuş o bakışlarıyla bana doğru bakıyordu.
"İyi ki olmuyoruz."
"En fazla halıya düşerdim."
"Düşme."
...
İlk defa kampüse bisikletlerle gitmeyi tercih ettik.
"Senin bisikletin mi vardı?"
"Bilmem varmış," diye cevapladım. Sarı bisikletler... peki neden iki tane?
Kalbimin çarpıntısını yavaşlatmaya çalışırken etrafıma baktım. Her şey çok normal ve yolunda gözüküyordu.
Metronun kapıları açılınca içeri daldım. Boş koltuklar pek ilgimi çekmiyor. Tek durak için çantamı yere koymama gerek yok diye düşündüğüm zaman kapıya yaslanmış olan o adamın konuşmasına şait oldum.
"Mimarlık fakültesi mi?" Kafa salladım elimdeki çizimleri gösterirken.
"Zor olmuyor mu?"
"Efendim?" Elimdeki gazeteden bir haber gösterdi.
"Ağacın önünde ölü bulunan adam. Katil kameraları unutmamış."
"Tam 360 derece. Açılarda iyi olmalısın. Mimar olmadığın halde."
"Ben edebiyat fakültesinde okuyorum," diye kendimi düzeltmeden dengem şaştı. Hareketsiz duruşum beni bisikletten düşürdü.
Kanayan koluma aldırmadan bana bakan Maveth'e bakmaya başladım.
"Neler oluyor?"
Gözlerimi açtığımda Maveth'in uyuyuşuna tanıklık ettim.
"Bilinç altımın beni kontrol ettiğini her seferinde unutuyorum."
...
Dakikalar boyunca Maveth'in uyuyuşunu izledikten sonra hazırlanmak için kalktım.
Kütüphanede tek başıma dolaştığım o an eskiden sadece benim ilgimi çeken o kitaplara doğru gittim.
"Rüyalar ve bilinç altı."
"Bazen iç sesimizi bir insan silüetine benzetir ve rüyalarımızda bir karakter yaparız. Tanımadığımız insanları da çoğunlukla bu şekilde görürüz."
Acaba umbrallar neden bu güce sahip? Ya da neden yaratıldılar?
Yangından eser kalmayan o kiliseye tekrardan gittim.
"Merhaba!" Aniden irkilip birkaç adım arkaya gittim. Sanırım Bella'ya asla alışamayacağım.
"Selam."
"Ne yapıyorsun burada?"
Kilisenin bodrumundaki tabuta yaklaşırken cevapladım. "Neden bana benziyorsun?"
Güldü. "Mantık olarak aslında Georgina'ya benziyorsun."
'Georgina.' Yazısı tam da tabutun üstünde yazan isimdi.
"O kim?"
"Borsia'nın yaratıcısı."
"Niye öldü."
"Çok fazla sorun var."
"Kimin yok ki?" diye cevapladım.
"Aslında diğerlerinin yok. Onlar sorgulamadılar bile."
Birkaç saatlik konuşmadan sonra sonunda kafamdaki bazı taşlar yerine oturdu.
Yaprakların süslediği o yolda yürürken düşündüm.
Borsia, lanetler ülkesi olarak bilinirmiş. Alfred adındaki birine ithafen yapılmış ceza ülkesi. Orası eskiden çok daha şanlı, çok daha büyükmüş fakat küçülmeye başlamış. Son olarak o kiliseye devrilmiş.
Benji... aklıma Benji geldiğinde arkamı dönüp kiliseye geri gönmeye karar verdim. Fakat başıma aldığım darbe gözlerimi karatmaya yetti. Sesler bulanıklaştığında etrafla olan tüm iletişimim gitti.
Gözlerimi açtığımda sesler duyuyordum fakat gözlerim bağlıydı. Kıpırdamaya başladığımda biri gülerek yanıma geldi. Ellerim bağlıydı, kolayca açabiliyor olmama rağmen bekledim.
"Neler oluyor?"
Gözlerim açıldığında karşımda o adamı gördüm. 40'lı yaşlarında kirli sakallı bir adam, sert bir ses tonuyla başımda duruyordu.
"Bu bir rüya," dedim içimden. Kendi kendime yarattığım bir rüya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORSIA: LANETLİ KRALLIK
FantasyRüyaların kontrol edilebilir bir şey olduğunu biliyordum sadece şu an bunu yapan tek kişinin ben olmadığımı fark ettim. Her anımı yaşamımın bir rüyadan ibaret olup olmadığını anlamaya harcıyorum, hoş bunu yapabiliyor muyum? Onu bile bilmiyorum. Esk...