Sıcak bir yaz gecesi. Sabahın deniz macerası vücudumda izlerini bırakmış. Hafif yanmış ten ve omu takip eden kırmızılaşmış yanaklar. Belirginleşen çiller, daha çok parlayan saçlarım. Babamın açtığı radyo eşliğinde başıma başıma arabanın üstünde şarkı söylüyorum. Şapkam uçmasın diye annem gıdamdan iplerle başlamış. En sevdiğim pembe elbisem uçuşuyor. Sürekli çıkan terliklerimi düzeltmeye çalışıyorum.O zamanlar anıları fotoğraflamaya karşıydım. Çünkü onun için durmak gerekirdi. O yüzden asla poz vermediğim tek fotoğraflarıma bakıyorum.
Onlar yok. Sadece ben varım...
...
Yatakta usulca uyuyan Maveth'e bakıyorum. "Uyumadığın çok belli. Kimse uykusunda bu kadar seksi gözükemez."
Maveth hafiften sırıttı. Yataktan masaya doğru baktığında durdu. Gözleriyle soru sorar bakışlar attı.
"Eski fotoğraflar. Bugün onların evlilik yıldönümü, yani öyle olmalıydı eğer..."
Maveth sakince ellerini omzuma koydu. "Neden buraya gitmiyoruz?"
"Nereye?" diye sordum. Maveth elimdeki fotoğrafları gösterirken.
"Kış vakti?"
Maveth kaşlarını kaldırdı. Yalnızca kafa salladım.
Sahilde öylece oturmayı öylesine özlemişim ki anlatamam. Maveth dondurmanın yerini tutacak sıcak kahveleri almaya gittiğinde sahilde tek olduğumu fark ettim. Ayağa kalkıp denizin ayaklarıma vurmasına izin verdim. Ta ki kumsala tam da yanıma bir ok fırlatıldığında. Sakince arkamı döndüm. Kapişonlu bir adam yayı bana doğru tutuyordu. Her ne kadar çok önemsemesem de elimi kapatıp kendimi koruma alanına aldım.
Tahminim doğru çıktı. Adam oku bana doğru atmaya çalıştı fakat ok tam önümde yere düştü. Oku incelerken durdum. Normal okların usunda bu kadar uzun ve kavisli bir iğne olmaz. Tüyleri kendine özel bir renkteydi.
Ayağa kalktığımda Maveth buraya doğru geliyordu. Adam ona baktığımı anladığında okunu Maveth'e doğru çevirdi. Bunu durdurmaya çalışmadım. Fakat ok beklediğim daha farklı çalışıyordu.
Ok Maveth'in görüşüne isabet etti ve onu duvara kadar götürdü. Hızla Maveth'in yanına gitmeye çalıştığımda adamın hala bana baktığını fark ettim. Silüet Smith olamayacak kadar küçüktü. Hele ki bu anın bir rüya olması garipti. Çünkü değildi.
Elimi kaldırıp yerdeki oku kapişonlu adama doğru götürdüm. Adam Çelik yelek giyiyordu ve gülüşünü ta burdan görebiliyordum. Oku geri çekip aniden ona fırlattım. Ok çelik yeleği delip ona saplanmıştı. Onu arkasındaki duvara kadar sürükledi. Bu sırada Maveth göğüsüne saplanan oku eliyle çıkartmayı başarmıştı. Diğer adam şaşkınlıkla onu izliyordu. Maveth'e döndüm.
"Ben eskiden miyoptum, şu an kaç kilometredeki admin suratını en ince ayrıntısına kadar görebiliyorum."
"Aferin hayatım," diyip anlımdan öptü. Sanırım bunun sırası değildi.
Adam göğüsündeki oku çıkartmaya çalışırken zorlandı. Fakat elindeki yayı hala bırakmıyordu. "Yayı elinden almalıyız," diye uyardı Maveth beni belimden tuttuğu sırada.
Şaşkınlıkla ona baktığımda gülümseye başladım. Onun yanına gittiğimizde yayı almak için eğildiğimde beni durdurdu.
"Bırakmaz,"
Maveth adamın güler yüzüne odaklanıp gözleri kırmızıya dönünceye kadar bekledi. "Bırak!"
Maveth'in bağırışından ben bile irkilmişken adam Maveth'e doğru yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORSIA: LANETLİ KRALLIK
FantasyRüyaların kontrol edilebilir bir şey olduğunu biliyordum sadece şu an bunu yapan tek kişinin ben olmadığımı fark ettim. Her anımı yaşamımın bir rüyadan ibaret olup olmadığını anlamaya harcıyorum, hoş bunu yapabiliyor muyum? Onu bile bilmiyorum. Esk...