Şatonun görkemli kapısının açılmasıyla ince ve zarif bir ışık minik bebeğin yüzünü aydınlattı. Kapının içinden siyah ipeksi uzun saçlara sahip, beyaz tenli Asyalı olduğu anlaşılan yirmili yaşlardan biraz büyük bir adam çıktı.
Kirpikleri uzunca, saçları ise arkadan bağlanmıştı. Saçları düz ve ince telliydi. Gözleri kestanemsi renge sahip, yarım ay şeklindeydi. Yüzünün her bir parçası adeta özenle tasarlanmış gibiydi.
Kendisine has tek kusuru bir bayana benzer sivri çenesi olmasıydı. Omuzları geniş, vücudu orta yapıda gözükse de kuvvetli ve çevik olduğu anlaşılıyordu. Kolları uzuncaydı, vücudunun duruşundan kıvrak olduğunu anlamamak mümkün değildi. Kim bilir bu vücuda sahip olmayı gerçekleştirecek neler yaşamıştı?
Adamın üstünde formaya benzer siyah bir ceket ve o ceketin kapanmasına sağlayan gümüş broşü vardı. Gümüş broş lotus çiçeğini andırıyordu. Ceketin sağ omuzunun altında, göğsüne alt alta, nizamla ve sıkça dikilmiş, ince, yıldız işlemelerine sahip sarı düğmeler vardı. Sol omuz altında ise göğsünden beline kadar beyaz orta kalınlıkta şerit bulunuyordu. Aynı şeritten farklı olarak biraz daha kalın olan başka bir şerit ise ceketinin belini saracak şekilde kemer bölgesinde bulunuyordu. Ceketi dizlerinden biraz yukardaydı. Tekstil hakkında bilgisi olmayan birinin bile kaliteli olduğunu anlayabileceği kalitede ki kıyafetlere sahipti.Sol yanında kendisinden bir parça gibi gözüken ağır bir kılıç vardı. Kılıcı öyle zarif taşıyordu ki herhangi birini, belindeki kılıcın hançer kadar hafif olduğuna inandıra bilirdi. Kılıç onunla bir, bürünmüş gibi efendisinin kendisi kadar asil duruyordu. Hayır, daha doğru söylemek gerekirse o zaten efendisiyle bir bütündü. Gümüş, lotus çiçeği işlemeli bir kına sahipti. Aynı zamanda kını iri lotus çiçeklerinin arasından kıvrakça dolanmış ejderha motifine sahipti.
İlgi çekici güzelliğe sahip olan bu adam kapıyı açtıktan sonra fark ettiği minik bebeğe baktı. Bebeği şaşkınlık barındıran bir ifadeyle eline aldı. Bebeği kendine yaklaştırınca kapı arasından vuran ışığın etkisiyle eflatun rengi gözlerini fark etti. Gözlerini görünce bir an duraksadı. Aklına ihtimal barındıran bir düşünce gelmiş gibiydi. İçini kaplayan tedirginliğin ürpertisi ve yüzünden anlaşılan şaşkınlığın ifadesiyle hızlıca arkasına döndü ve ''Lordum!!'' diye seslendi.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra yanına kumral, dalgalı saçlı, bebeği bulan adamdan daha geniş omuzlu ve iri yapıya sahip bir adam geldi. Gözleri, arkasına güneş ışığı vuran ince bir yaprağın iç açıcı sarı ve yeşille karışık rengini andırıyordu. Uzun kirpikleri, pembemsi yanakları, uzun biraz kemikli düz burnu, hafif oval ama kemikli çenesi, ince dudakları, pürüzsüz yüzüyle adeta erkek güzeliydi.
Üstünde soğuktan korunmak için giydiği beyaz tilkiden yapılma oldukça kalın bir kürk vardı. Diğer adamın aksine tamamen beyaz giyinmişti. Ceketi dizlerini geçecek kadar uzun ve aynı hizmetlisi gibi ceketini kapatan broşü vardı. Ancak onun broşü şatonun pek çok yerinde bulunan motifle aynı şekildeydi. Beyaz ceketinin üstünde yanlamasına sıra sıra dizilmiş 4 gümüşten düğme bulunuyordu. Omuzlarında ise aynı, kapıda ve duvarlarda bulunan sekiz farklı renkte inci vardı. İnciler bulunduğu her yerde aynı sırayla dizilmişti. Belki de tüm motifler ve işlemeler bu adamla ilgiliydi.
Bebeği görünce yanındaki adamın şaşkınlığıyla aynı ifadeye büründü. Koca şatonun önünde, fırtınanın etrafı sardığı iç ürpertici gece de minik bir bebekle karşılaşmasına rağmen şaşkınlığı altında nedensizce şaşkınlığından çok daha kuvvetli şefkat ve merhamet duygusu hissediyordu. Bu duyguya kendisi de anlam veremedi. Sanki yıllarca bekliyormuşçasına özlem barındıran bir hisle bebeğe sarılmak istedi. Böyle kuvvetli bir duyguyla sarmalanmışken elbette bebeği kucağına almak istediği gözlerinden okunuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GELECEĞİ
FantasyFıtınalı, soğuğun ne demek olduğunu tekrar öğreten korkutucu bir gece ve o gecede korkusunu hissetmemek için mücadele veren bir kadın. Bu havada yıpranmış sadece kumaş parçası olan pelerininle nereye gidiyorsun? Sadece eflatun gözlerinle, geçmiş...