YANKI

3 0 0
                                    

    Willy, yaşadıkları olayın etkisini hafifletmek için, kaygılarına hapsolmayıp gözüne kestirdiği ilk lokantayı seçti. Lokanta, iki katlı ahşaptan yapılma, büyük camlara sahip bir lokantaydı. Pek göz alıcı bir lokanta değildi. Belki köhne bile denilebilirdi.

   Willy’nin gezintiye çıkacağını duyan şöhret sahibi restoranlar ya da lokantalar, hazırlıklar yapıp, şöhretleri içine kapılarak kendilerine oldukça güvenmişlerken, majestelerinin böyle sıradan bir lokantayı seçmesi insanları hayrete düşürmüştü. Aynı şekilde hayrete düşenlerden biri ise Willy’nin diyalog kurduğu kişi, lokantanın sahibiydi.

   Önünde duran lokantanın sahibi yaşlılıkla tanışan, saçları kırlaşmaya başlamış bir adamdı. Yaşlılığı, göz kapaklarını düşürmüş, gözlerinin içine kolayca bakılamıyordu. Sakalları çenesini aşmış, düzenli bir kesime sahipti. Saçları ise taralı ve kısaydı. Kıyafetleri bol ve biraz eskiydi. Yaşlılığıyla birlikte, görünüşünden titiz olduğu da anlaşılıyordu. Kısa boylu ufak tefek bir adamdı. Adam Willy’nin içeri girme isteğiyle sevinçten sıçradı, ellerini birbirine çırptı. Titreyen heyecanlı sesiyle:

-O-o ne demek efendim! Buyrun lütfen içeri girerek burayı şereflendirin.

   Willy nezaketen, gözlerini kısan bir tebessümle karşılık verdi. İlk olarak atından Tetsuya indi ve Willy'nin inmesine yardımcı oldu. Attan tek başına inemeyecek kadar minik, halkta ki tüm insanların hislerini sezebilecek kadar olgunlaşmış olan Willy, Tetsuya’ya da aynı şekilde teşekkür etti. 

   Lokantaya girdikleri gibi dükkan sahibi, kapının önüne sevinç haykırışlarıyla çıkmış, rakiplerini kıskandırırcasına dışarıya seslenmeye başladı:

-BAKIN! BAKIN! EFENDİ, BENİM DÜKKANIMDA! BENİM LOKANTAMDA YEMEK YİYECEK.

   Bu haykırış, aynı zamanda içeriye müşterilerin doluşması, ün kazanması ve kazancını arttırması için mükemmel bir anahtardı.

   Lokantanın çevresinde bulunan bazı insanlar kıskançlıklarından lanet okuyor, kimisi ise adamı kutluyordu. Etraftakiler adamın çağrısına kulak vermiş, lokanta birden dolmaya başlamış hatta tıklım tıklım olmuştu.

   Geralt ve Nanimonai atlar için bir seyis tuttular ve Küçük Beye eşlik etmek üzere lokantaya girdiler. Willy lokantaya adım atar atmaz, içerideki tüm müşteriler ayağa kalktılar. Her biri farklı bir yüz ifadesiyle Willy’e hareketsiz bir şekilde bakıyorlardı.

      Willy, ayakta olan halka başıyla selam verdikten sonra oturmalarını bekledi. Ancak müşteriler hala hareketsiz duruyorlardı. Willy anlamsız gözleriyle insanları süzüp, oturmadıkları için başıyla tekrardan selam verdi.  İnsanlar da aynı şekilde başlarını eğerek selam veriyor ve gülümsüyorlardı. Ancak kimse oturmuyordu. Sanki alay ediyor gibiydiler. Yani, Willy’e öyle gelmişti. Willy, insanlar oturmadığı için masaya oturamadığından somurtmaya başladı. Durumun farkına varan Tetsuya, Willy’nin somurtan minik yüzünün sevimliliğine karşı koyamayıp, kendisinin duyabileceği bir sesle güldü ve Willy’nin kulağına eğildi, kıkırdaması tam olarak kesilmemişti:

-Efendim siz oturmadığınız müddetçe hiçbiri oturmayacak.

   Willy’nin kaşları kalktı, aydınlanmışa benziyordu. Çünkü o an, zaman zaman babasıyla oturduğu sofralar gözünün önüne geldi. Babası oturana kadar çekingen bir şekilde ayakta durur, babası oturduğunda eğildikten sonra kendisi otururdu. Bu, Tetsuya’nın öğrettiği saygı kurallarından en basitiydi.

    Willy’nin gözünde bir ışık belirmişti, çünkü o an rütbesinin farkına vardı. Sadece altı yaşındaydı, ancak tüm halk sadece yemek yemek için geldikleri basit bir lokantada, onun için ayakta bekliyordu. Şu anda önündeki kalabalığın hem en küçük hem de en büyük ferdi oydu. 

GEÇMİŞİN GELECEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin