Şarkı: Mavi - Sen ve Yıldız , Vale Acevedo - Je VeuxMedya: Asya'nın salıncağı temsili
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın :)
Keyifli Okumalar...
____________________Dudaklarım renginde mat bir ruj sürerken düşünüyordum. Hayatımı, yaşadıklarımı, yaşayacaklarımı. Acılarımı ve kapanan yaralarımı. Hayat acımasızdı. Can yakıyor ve sonra ödülmüş gibi sana bir şeyler sunuyordu. Oysa sunulan ödüller, o ödüle ulaşmak için kat ettiğiniz yolda çektiğiniz acıları geçirmezdi. Sızısını dindirmezdi. Kapatırdı, sarardı, hatırladıkça canınız yanardı.
Vücudumda ki izlere baktım. Kapatmayacaktım. Kapatmam gerekmiyordu. Bunlar benim yaptığım izler değildi. Köprücük kemiğimin hemen altında ki izin dışında. O ize yön verende ben değildim. Belki bıçağı saplayan bendim ama ruhum değildi. O bıçağı saplamak istememiştim. Belki de beni kınıyorlardı intihara kalkıştığım için. Belki de aptalın teki olduğumu düşünüyorlardı. Umurumda değildi. İnsanlar görmek istediklerini görür ve düşünmek istediklerini düşünürlerdi.
Yorgundum. Ruhum, iyileşiyordu ama kanıyordu aynı zamanda. Sıkı bir at kuyruğu yaptığım saçlarımı omzumdan geriye bıraktım ve sırtımdan salınmasına izin verdim. Omuzlarımı açıkta bırakan ve dizlerimde biten bir elbise giyinmiştim. Lacivertti. Rengi oldukça koyuydu ama lacivert olduğu seçiliyordu. Güzel bir elbiseydi. Belimden itibaren dizlerime kadar salınan etekleri vardı. Korsesi bedenime tam oturmuştu.
Makyaj masamın önünden kalkarak yatağıma oturdum ve çantamı kontrol ettim. Her ihtimale karşı her şey vardı. Ayaklanacağım sırada dizlerime dokunan patiler ile gülümseyerek kurdumun başını öptüm. Parmaklarımı öptüğüm yerde gezdirdim. Rujum bulaşmamıştı. ''Yiğit'in babası yemek düzenlemiş Fenris. Ona gidiyorum.'' Kurdum havlayarak başını dizlerime yasladı. Yine o yavru bakışlarından atmaya başladığında homurdandım.
''Sende hep o bakışlarını atıyorsun. Ama evde kalman gerek.'' Kurdum huysuzca mırıldanmaya ve bana daha çok sokulmaya başladığında kıkırdadım. ''Hadi ama dostum.'' Ellerim ile tüylerini sevdim. Şefkatle. O benim en büyük dert ortağımdı. Her şeyimi, her hissimi tam anlamı ile bilen tek kişi Fenris'ti. Günün sonunda onun yanına kıvrılır anlatırdım her şeyimi. Dinlerdi. Sonra o anlatırdı. Anlamsız havlamalar ve ulumalar duyardı başkaları ama ben anlardım. Aramızda sadece bizim anlaşabildiğimiz bir dil vardı. Özel bir bağ. Birbirimizin canını defalarca kez kurtarmıştık. Ruhlarımızın yükünü sırtlanmıştık. Önce onun intikamını almıştık, şimdi sıra benimkindeydi.
''Bana o yavru bakışlarınla bakma Fens. Ayrıca sen kapalı alanlardan hoşlanmıyorsun ki, oraya girdiğin gibi çıkacaksın sonra da bana uluyarak yakınacaksın.'' Kurdum bir süre aynı yavru bakışları ile baktı. Kaşlarım havalandığında kurdum bana hak vererek kucağıma tırmandı ve oraya yerleşti. Ellerim tüylerini sevmeye devam etti. ''Kafana göre takıl. Ben yoksam sen varsın.'' Göz kırparak söylediklerime diğerlerine ürkütücü gelen ama bana hoş gelen bir sesle kıkırdadı. Başkaları onun saldırmaya hazır olduğunu düşünürdü ya da ısırmaya ama ben kıkırdadığını bilirdim. Hayvanlarında gülebildiğini düşünmemeleri onların aptallığıydı. Dudakları ya da ağızı yukarı doğru kıvrılan herkes gülümsemezdi. Bilirdim.
''Hadi bakalım Fenris. Artık gitmem gerek.'' Kurdum kucağımdan indiğinde eteğimi düzelterek çantamı elime aldım ve aynadan kendime sın bir bakış attım. Dikkatle süzdüm kendimi. İzlere takılma dedim kendi kendime. Sevdiklerim beni yaralarım ile kabul ediyordu. Endişem boşunaydı. Yine de, her neyse. Dilimin ucuna gelen cümleleri zihnimin en karanlık köşelerine sıkıştırdım. Böyle düşünmemeliydim. Bu düşünce, doğruydu belki ama yanlıştı. Düşünce doğruydu ama düşünmek acıtırdı. Sıkıştırdığım düşünceyi unutmak adına odadan çıktım. Peşimden kurdum da gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karmakarışık Bir Hayat
Novela Juvenil17 yılı heba olan genç bir kızın hikayesi... Yıllar sonra gerçekler ile karşılaşırsanız vereceğiniz ilk tepki ne olurdu? Ufak bir kahkaha veya öfke? Belki de inanmazdınız bile. 17 yıl boyunca çektiğiniz acılar ve işkencelerin basit bir hemşire hata...