"What started in beautiful rooms,
ends with meetings in parking lots"
-illicit affairs(Jisung'dan)
Bip.. Bip.. Bip...
Etraf zifiri karanlık, gözlerim kapalı olduğundan olmalı. Kulaklarımdaki ses... Kalp ritmimi ölçen bir makineden geliyor. Hastanede olmalıyım.
Neden hastanedeyim?
Ne oldu bana? En son zihnimde yer eden, hatırladığım anı ne..? Bir düşüş sahnesi belki, ondan öncesinde ise gördüğüm ihanetin esiri parlak hareler... Kolum acıyor, başım çatlayacak gibi.
Gözlerimi zar zor kısıkça araladığımda hastanenin beyaz tavanına kaydı bakışlarım. Limana gittiğimi hatırlıyordum, en sonunda ise yüksek bir konteynırdan aşağı düştüğümü. Hayır, aşağı itildiğimi. En son hatırladığım şey Wooyoung ve Yongbok'un sesiydi. Onların orada ne işi vardı ki? Bir bağlantıları var mıydı olaylarla? Düştükten sonra acıyı bütün kemiklerimde hissettiğimi hatırlıyordum. Ve başka bir adamın o cümlesini...
Öldüğüne emin olun.
Kısık bakışlarım içimi saran tedirginlik hissiyle tamamen açıldı. Hangi hastanedeydim?! Ve beni buraya kim getirmişti?!
"Sonunda uyandın."
Yanımda duyduğum Wooyoung'a ait ses şok içinde ona bakmamı sağlarken hasta yatağının yanındaki koltukta oturmakta olduğunu gördüm. Siyah-beyaz iki renkli saçları oldukça özenli ve üstündeki günlük kıyafetler oldukça temizdi. Geceye ait görüntüler aklımdan bir saniye olsun çıkmazken şu an yanımda oluşu beni iten kişinin o olduğuna ikna ediyordu zihnimi.
"Ne oldu..?"
Dudaklarımın arasından çıkan ilk soru buydu, fakat aynı zamanda aklımdaki yüzlercesinden yalnızca biriydi. Yatakta doğrulmaya çalıştığım an hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Bakışlarım acının kaynağı koluma kaydığında el bileğimi saran beyaz bir bandaj gördüm.
Wooyoung soruma hiçbir cevap veremeden odaya giren kısa boylu, yaşlı, gözlüklü ve kel doktorla beraber ikimizin de bakışları kapıya kaydı.
"Han Jisung, doğru mu?"
Dudaklarım aralandı ama hiçbir şey söylemedim. Yüzündeki gülümsemeyle elindeki sekreterliğe bakan doktora yalnızca başımı sallamakla yetindim. Kaşlarım çatılıydı ve aklımdaki yüzlerce soru bir koşu yarışı misali birbirini kovalıyordu.
"Gece saat 9 civarı evinize giderken apartmanınızın merdivenlerinden düşmüşsünüz."
Bakışlarım hızla refakatçi koltuğunda oturan Wooyoung'u bulduğunda esmer çocuk bana hafifçe gülümsedi. Böyle mi anlatmıştı? Beni o itmişti! Tanrı aşkına, ondan şikayetçi olmalıydım...
"Hatırlıyorsunuz, değil mi Bay Han?"
Bakışlarımı tekrardan doktora çevirdiğimde yanıma gelen hemşire parmağımdaki cihazı çıkarırken nabzımı ölçen makine önce sabit bir ses çıkarırken ardından susmuştu.
Hayır...
Beni kurtaran oydu. Aşağı iterek beni kovalayan adamdan kurtaran kişi Wooyoung'du, ve belki de ardından hastaneye getiren. Peki ya Yongbok neredeydi? Aklım gürültülü bir sirk kadar karmakarışıktı.
"Hatırlıyorum."
Derin bir nefes alıp söylediğim şeyle içim hala tedirgindi. Wooyoung'a bir bakış attığımda gülümsemesi büyümüştü, omuz silkip doktora baktı. Hatırladığımı söyleyerek bu yalanı kabul etmiştim ve nedense risk almış gibi hissediyordum. Sadece yanlış bir şey yapmadığımı umut ediyordum o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burguNdy, minsung
FanfictionBir anlaşma yapıp üniversite boyunca aynı evde yaşayan/yatak arkadaşı olan ikili. Çoğunluk düzyazı//texting içerir yan shipler: chanmin, sunki [uzun soluklu] Fic, Han Jisung ve Lee Minho'nun aynı evde geçirdikleri son yılı ve anlaşmalarının bitmesin...