20-admiring from the rooftop

518 58 106
                                    


(Yazardan)
(31 aralık pazar, gece yarısına iki saat kala)

"Teklifini kabul ediyorum,"

Düşüncesiz sözcükler aciz olur, karşıdaki savunmasız bırakırken iki tarafa da verebileceği en büyük zararı verir. Han Jisung söylediklerinde bir saniye tereddüt etmezken içinde yaşadığı yoğun duygulara kulak vermemeye çalışıyordu. Sonların başlangıçları getirdiği bir dünyada, yeni başlangıçların da sonu olabileceğini kabul etmek istemiyor ve düşüncelerini susturduğu gibi susturuyordu duygularını.

"Belgeleri teslim etmem en fazla üç günümü alır, ardından belirttiğin tarihte staj için şirkete gelmeye hazır olacağım."

Lee Minho için ise işler çokça farklıydı... Ne diyeceğini bilemez halde yanında oturan çocuktan ayıramıyordu gözlerini. Bakışları bir saniyeliğine olsun o aptal sarışına kaymazken küçüğünden duyduğu birkaç sözcük gerçek dışı gibi hissettiriyordu. Ne demeliydi bilmiyordu, bir şey demesinin Jisung için önemli olmayacağının ise çokça farkındaydı. Haziran ayında mezun olacağı zaman onu kaybetmeyeceğine bir zamanlar fazlasıyla emindi, hikayenin asla bitmeyeceğini, kaderin onları ayırmayacağını düşünüyordu belki de.

Kaybettiğini yavaş yavaş hissetmeye başladığı ilk an ise o geceydi.

Son kez olmayacağını bilmek de duygularını karman çorman bir hale getiriyor, her şey elinden kayıp gidecekmiş gibiyken ilk defa tutamayacağını hissediyordu.

"Sen.."

"Bunu duymak çok güzel Jisung." arkasına yaslanan Jake üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi rahatça konuştu "Ahh, ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsin! Evrak teslimi için bekliyor olacağım."

Soyeon bile masadaki herkese tek tek bakıyor, sessizliğini koruyan kız olayları anlamaya çalışıyordu ama her şey düşündüğünden daha karışık gibiydi.

"Sen ciddi olamazsın." Minho sesinde de bakışlarında taşıyordu hayal kırıklığını, yaşadığı hissi anlatabileceği her yolla anlatmak istiyordu Jisung'a. Anlasın, nasıl hissettirdiğini bilsin istiyordu. "Sen- Hayır.. Bu her ne boksa kabul etmiş olamazsın."

Daha birkaç dakika öncesinde her şey çok güzeldi.. Nasıl bir anda işler bu kadar karışabilirdi ki? Bir çift söz güneşli bir günde aniden gelen bulutlar, geçit töreninde yağan bir yağmurdan farksızdı.

Jisung bakışlarını karşıdaki duygu yüklü gözlerde tutmakta zorlanıyordu, gözlerini kaçırıyor sonra dayanamayıp tekrar bakıyordu. Minho'nun bakışları ise ondan ayrılmazken herhangi bir pozitif duyguya yer yoktu.

"Güzel bir staj imkanı, Minho. İyice düşündüm zaten ve böylelikle kabul ettim."

Jisung'un ağzında gevelediği savunma bile sayılmayan birkaç sözcüğe karşı sadece gülmek istedi Minho. Merak ediyordu.. Acaba küçüğü kendisine güveniyor mu diye çok merak ediyordu. Ya da acaba hiç güvenmiş miydi? Jake'le aralarındaki gerilimin yok yere olmadığını anlaması bu kadar zor olmamalıydı. O şirket dışarı yansıtılan ticaretin arkasında masum olmayan şeylerle uğraşıyordu, biliyordu Minho. Biliyordu ve Jisung'u kendi elleriyle tehlikeye atmak istemiyordu. Daha üniversiteyi bitirmemiş ve çalışmakla ilgili deneyimi yokken bu tarz şeylerden bahsedemezdi ona, elinde kanıt bile yoktu ama uğraşıyordu. Jisung inanmazdı belki de.. Minho çocuğun kendisine güvenip güvenmediğinden bile emin olamıyorken nasıl söyleyebilirdi ona?

Üstelik aylardır SAIVO şirketinin her hareketini gözlemliyordu. Daha bir adım ilerleyememişken Jake ondan habersiz on adım öne geçmiş gibiydi. En kötüsü ise Minho'nun bunca zamandır asla bundan haberi yoktu, vazgeçirmek için çoktan vakit geçmişti.

burguNdy, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin